Fatma Nisa Şenel
VAR OLMAK
Nasıl düşünülmeli?
İnsan kendisini diğer canlılardan farklı kılan düşünmek eylemini nasıl gerçekleştirmeli?
Kitabın yazarı olan fikir adamı ve sosyalist Nurettin Topçu, Descartes’e ait olan “Düşünüyorum öyleyse varım.” sözünü destekler bir şekilde bizlere anlatmaya başlıyor.
İnsandan insana düşünme davranışını farklı kılan 1. Basamak kainatın tümüne bağlanma ve sonsuzluktan cevap beklemek. Bir yakınlaşma şekli olan kainata bağlanmak aslında onu sarmak onu kaplamak ve bizi kaplamasına izin vermek, içimizdeki ve içimizde olmayan tabiatı fark edip, benimsemek yani iki evrene de yakın olmak, ‘var olmak’ için kemik yapılardan sadece biridir.
2. basamak ise düşünmede eşyaya yönelmek ki Topçu’ya göre insanın eşyaya yönelmesi onu genişletici ve hayırkar yapar, ahlak filozofu olarak bilinen Topçu, insanı ahlaklı yapan bu düşünme biçimiyle ilerlemesidir çünkü eşyaya olan yönelme insanı bütünle birleştirir ve daha kapsamlı bir düşünme mekanizmasına ulaştırır adım adım.
3. basamak ise aşk ve ihtiras. Bu iki anahtar kelimenin önemi kitabın ilerleyen bölümlerinde bizlere daha net aktarılıyor fakat yine de ana fikir verilmeden geçilmiyor; İnsanın kendi ilmini bulabilmesi bunun için kendi derinliklerine inmesi, kendi kendisinden boşalması ve kendi etrafında derin yaşayışlar keşfetmesi. Kitapta bu yöntem bizlere sunulurken aynı zamanda da tekrar edilip duran bir fiil var; insanın darlığından çıkabilmesi. Basamaklar kısaca anlamlandırılıp temel oturtulmak istendiğinden, darlığın genişletilmesi, darlıktan çıkabilmenin önemini hakikate ulaşmaya çalışırken ne kadar önemli olduğunu sonraki bölümlerde anlayacağız. Son basamak ise ‘hareketle düşünmek, düşünmenin hareketlenmesi’ evrensel, üniversal, alemi kaplayan anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime alemşümul bize bu durumu özet geçmekte yetiyor ama yine de bu kelime bize birlikten ayrılmamak amacının düşünmeyi ne kadar dinamik kıldığını haber veriyor.
Peki bu dinamiği sürekli kılan nedir? Ruhu canlı tutan nedir?
Sevgi.
Topçu’ya göre; sevgiyle düşüncenin hareketi içselleştirilir, dar benliğimizden bizi alır geniş bir evrene koyar, ve inanış başlarsa fikriyatta ezber bozulur, anlamsızlaşma meydana gelir. ‘İtikad haline gelmeyen afaki bilgi, bize bir yabancıdır ve sürekli bir hayata sahip değildir.’ (syf. 25). Yani içtenlikle inanılmayan gereksiz bilginin ömrü hiç yoktur, donuk ve cansız, bize ait olmayandır. Nurettin Topçu bizlere Kant’tan örnek vererek fikrini sağlamlaştırıyor. ‘Yerine itikadı koymak için, bilgiyi ortadan kaldırmaya mecbur oldum.”(syf. 25)
Bir diğer düşünce dinamiğini sürekli tutan unsur ise insanın ruhunun derinliklerini kazması ve kendisini bulmayı amaç edinmesi. Obje ile kaynaşmak bizi evreni anlamaya yönlendirir. Evreni anlamaya başladıkça onu keşfettikçe onunla bütünleşiriz. Kendi içimizdeki kainatla da bütünleşme şartıyla onun bir parçası oluruz. Biz bütünleştikçe düşünce hareketlenir ve canlı bir şeye dönüşür. Taklit olmaz bizi tatmin eder.
Bu tatmin edici süreç bizim eşyaya yönelmemizle başlıyor. Bu yönelme nasıl gerçekleşiyor? Düşünmek şuur ile eşya arasındaki kurduğumuz ilişkiden ortaya çıkar veya oluşur fakat şuuru mu yani kendimizi mi eşyaya yoksa eşyayı mı kendimize göre uyarlıyoruz? Sonuçlara, asıl önemli olana yani hakikate hangi şekilde ulaşıyoruz? Topçu bizlere bu kısımda mantığın bizlere eşyanın şuurda tasavvur etmesiyle düşünmenin bu şekilde gerçekleştiğini fakat aslında işleyişin hiç de öyle olmadığını gösteriyor. İnsanlar bir olay karşısında hakikate ulaşmaya çalışırken kişiliğini oluşturan etmenlere göre maddeler belirleyerek o yolda ilerliyor. Tıpkı her ayakkabıyı ayağımıza kendi zevkimizi, konforumuzu ve menfaatimizi gözeterek oldurmaya çalışmak, olmayınca da olduğu kadarını kendimizce hakikat kutusuna koyup, olmadığı kadarını ise yine ‘kendimizce’ yanlış olarak algılayıp bir kenara kaldırmak gibi.
Yani aslında olayları şuurumuza göre iliştiriyoruz ve onu ne kadar genişletirsek, ölçütleri ne kadar esnek tutarsak bir o kadar hakikate ulaşırız. Elbette ki düşünmek nasıl olur? Sorusunun cevabı burada bitmiyor bu soru kitabın sonuna kadar bize kavramlarla, tarihten önemli kişiliklere ve önemli olaylara örnekler verilerek, tanık gösterilerek yapılıyor. Bunların hepsi var olmak için gereken belli başlı birkaç adımdı. Nurettin Topçu’ya göre var olmak düşünmeyle başladı ve onu tanımak 6 yolla oluyor;
Akıl, duygu, sezgi, aşk, ihtiras, merhamet.
Merhamet onun nezdinde diğerlerinin yapı taşı. Onları inşa neden en önemli unsur. Merhamet olmazsa hepsi anlamsız, içi boş ve onsuz varlık tanınmaz olur. Hemen ardından Aristoteles’in felsefesindeki varlıkla cevher ve araz metafiziğini güçlendirir şekilde bir çıkarımla devam ediyor; Varlığı oluşturan öz, cevher merhamet olmayınca bulunamaz.
Bu yazının başlangıcında aşk ve ihtiras kavramlarının bizlere daha sonra tekrar detaylıca düşünmedeki yerlerinden bahsedileceği vurgulanmıştır. Anlatılan aşkın tarifi, düzenli işleyen bir makinenin parçalarının topluca tek bir parçaya yüklenmesiyle her birinin kendi başına anlamını yitirmesi, bir karmaşa oluşturması. Nurettin Topçu bize bunu şuur örneğiyle sunuyor ona göre aşk kainatta varlığın ‘var’ olduğu andan itibaren vardır. Devamında Fuzuli ve Mevlana gibi tasavvufun önemli isimlerinden örnekler vererek kendi ideolojisindeki aşkın anlamını ve önemini bizlere bu yolla güçlendirerek açık açık anlatıyor. Ölümden ise yine tasavvuf teması çerçevesinde bahsederek konuyu derince işliyor. Ayrıca ölüm ve aşkın oluşturduğu kıvılcım benzetmesinden yola çıkarak okuyucunun zihninde daha anlaşılır bir anlatım oluşturmuştur.
İnsanın ölümünü kutlu bir gün olarak beklemesi, ölüme duyulan korkunun azalmasında ne kadar kuvvetli olduğu sonucuna varılıyor. Bu düşünceyle ilerlediğimizde hareketlerimiz ebedileşiyor. Buradan anlıyoruz ki bizi ölüm değil, ölümü kabullenme sonsuzlaştırıyor. Bununla birlikte kitabın sonlarına doğru ‘cemiyeti yoğuracak ruh’ olarak tanımladığı bir fikrinden bahsediyor. Bu ruh ona göre sonsuzluğun sevgisine ulaşmış ruhtur, makineden üstündür ve bizi kurtaracak, karmaşayı çözecek olandır. Bu kadar evrensel olmaktan bahsederken bu karmaşanın çözümü olan ruha ulaşmak herkes için aynı olmayabilir. Verilen mesajlarda ve bizlere ulaştırılmak istenendeki tek eksik bu olabilir.
Sayfalar ilerledikçe bu kitabın basit bir düşünce kitabının olmadığını anlıyoruz. Bizlere paragraflarca nasıl düşünülür, düşünmeyi oluşturan basamaklar, onu hareketli kılan ve kılacak olan unsurlar bununla paralel bir şekilde ilerleyen var olmanın yolları anlatılıyor fakat fark ediyoruz ki bu paragraflar sadece bir temellendirme tuğlaları. Topçu’nun bizlere asıl anlatmak istediklerini, 42. ve 61. bölümlerde hissettirip, sonrasında basit ve kavramsal olarak anlattığı kendi ideolojisini, daha çok ahlak felsefesi temeli üzerinden tasavvuf ruhuyla harmanlayıp, tıpkı bir ağacın dallarının göğe uzanır bir şekilde dallanıp budaklanması gibi bizlere yani diğer bir deyişle zihnimize ulaşmaya, bize farkındalık kazandırmaya çalışıyor.
Kitap yazarının ideolojisi sınırları içerisinde yazıldığından dolayı anlatılmak istenenlerin okurlara ulaştırma yolunun farklılığı sebebiyle, herkese hitap etmeme olasılığını göz önünde bulundurarak yine de verilen mesajları anlamak amacıyla; Topçu’nun yöntemini kullanarak ruhumuzu kazıp derinliklerimizdeki benliğimize ulaşmayı gaye edinip, darlığımızı genişletirsek hakikate giden yol da o kadar kolaylaşır bizim için. Bu deyişle kitabın kıymetli tüm sayfalarında verilmek istenen mesaja farklı bir pencereden bakıp, kendimize anlamlı bir pay çıkarabiliriz.