Furkan Başarslan
Niyazi Berkes ve Türk Düşününde Batı Sorunu
Giriş
Tarihsel süreç, coğrafyalarda hüküm süren devletlerin birbirleriyle kurdukları ilişkilerle farklı zamanlarda farklı aktörleri siyasal denge kurmaya mecbur bırakmıştır. Tarihin her döneminde devletlerarası bir mutabakat ya da bir savaş hali söz konusudur. Bu bağlamda yıkılan ya da kurulan her devlet belirli bir uzlaşma yahut savaş halinin ürünüdür. İşte bu tarihsel gerçeklik çerçevesinde Avrupa’nın edindiği konum Osmanlı İmparatorluğunun gerek toprak bütünlüğünü gerekse toplumsal düzenini zorlamakta ve zamanın ruhuna kayıtsız kalmadan bir konum almasını gerektirmektedir. Bu bağlamda son iki asır içerisinde Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyetine giden yolda türlü çözümler ve arayışlar söz konusudur.
Batıyla olan ilişki modernleşme, batılılaşma, batıcılaşma, çağdaşlaşma, uygarlaşma, medenileşme gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılmış ve Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet devri düşünürlerince formülüze edilmeye çalışılmıştır. Türk düşünü içerisindeki bu durumu ele alan birçok düşünür vardır. Düşünürlerin bir kısmı bizzat bu tartışmalara kaynaklık eden yazını ortaya koymuş bir kısmı ise bu yazın üzerinden tarihsel bir okuma yapmıştır. Her iki yolu izleyerek ortaya eser koyan isim sayısı ise çok azdır. Niyazi Berkes de bu isimlerdendir. Yaşadığı dönem itibariyle Cumhuriyetin ilanına şahit olmuş ve Cumhuriyet Devrimlerinin gerçekleştiği dönemde tahsil görmüştür. Berkes bütün bu tarihsel tanıklığının yanında almış olduğu sosyoloji eğitimi ve birikimiyle birlikte, Cumhuriyet Devrimlerini ve onları hazırlayan süreci analiz etmeye çalışmıştır. Cumhuriyet Devrimlerini koruma davasını üstlendiğini bildiren Berkes görevini şu ifadelerle anlatmaktadır: “Bugün Cumhuriyet devrimlerini koruma davası, bu yeni ilkeler ve anlamlar sonuçlanışının bütünlüğünü, şaşılacak bir tutarlılık gösteren iç mantık kuruluşunu koruma davasıdır”. [1]
Berkes çalışmalarında Cumhuriyet devrimlerinin ve Türk modernleşmesinin soy kütüksel analizini yapmakla birlikte saha araştırmasına dayanan çalışmalarda ortaya koymuştur. Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma adlı eseri, toplumun sahip olduğu dinamikler, Cumhuriyet Devrimiyle değişen dinamikler ve değişmeyen süreklilikleri ortaya koymak bakımından mühimdir.[2] Nitekim dönemin şartları böyle bir sosyoloji anlayışını gerektirmiştir. Chicago Üniversitesinde aldığı ampirik sosyoloji eğitimini ülkemize taşımış ve ilk verimli ürünleri ortaya koymuştur. Bu noktada Türk sosyolojisine olan katkısı da büyüktür.
Türk Düşününde Batı Sorunu
Berkes, Türk Düşününde Batı Sorunu adlı eserinin ilk bölümünde Batı Sorunu başlığı altında Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan bu yana devam ede gelen devletin bekâsını merkeze alan düzen anlayışını sorgular. Bu düzen anlayışı devletin karşılaştığı bir sorun karşısında, düzenin sürdüğü zamana geri dönme çabasıyla süreklilik kazanmıştır. Değişme bir bozulma alametidir. Düzen ise korunması gereken bir haldir. Berkes bu tespitin ardından Avrupa’da yeni doğan uygarlığın, Batı Avrupa çevresini aşıp Amerika’ya ulaştığını, diğer yandan ise Rusya’ya kadar uzandığını ifade ederek Osmanlı İmparatorluğunun yıkılacağının zorunluluğuna işaret eder. Tabi bu durumdan Osmanlı’nın bihaber olmadığını ve çağdaşlaşma çabalarının başladığını da ekler.[3] Yeni uygarlığın baskısına ilk aşamada askerî değişikliklere cevap verilmeye çalışılsa da III. Selim zamanında sorunun askeriyede olmadığı ekonomik bir sorun olduğu anlaşılır.
Berkes Osmanlı İmparatorluğunda değişime direnen üç unsurdan bahseder bunlardan ilki Osmanlı içyapısında var olan –Berkes’in tabiriyle- gerici unsurlardır. Diğer bir unsur ise modernleşme hareketine girişildiği zamanların dünya politikasındaki koşullarıdır ki bu unsur hiçbir politikayı düzenli olarak uygulayamamayı da beraberinde getirmektedir. Üçüncü unsur ise ıslahat ya da reform hareketlerini gerçekleştirecek kadroların gerek bilgi düzeyinde gerekse ekonomik düzeyde yetersizlikleridir.[4] Islahat çalışmalarına etki eden dış unsurlar da ise Avrupa ülkeleriyle yapılmaya başlanan ticaret anlaşmalarını saymak mümkündür. Bu ticaret anlaşmaları ve borçlanmalar iç düzende yapılacak olan değişikliklerin, Avrupa ülkelerinin arzuları doğrultusunda yapılması zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir.[5] Berkes bu dinamiklerin değişimi zora soktuğunu bir değişim gerçekleşse de toplumun ihtiyaçları doğrultusunda olamayacağına işaret etmektedir. Aslına bakılırsa Berkes değişimin ancak bir devrimle gerçekleşebileceğini ifade etmek istemektedir. Ancak bu devrimin yukarıdan belirli bir aydın zümresi eliyle gerçekleşemeyeceğinin bunun halk egemenliği prensibiyle gerçekleşebileceğini ve hatta bu devrimin dünyadaki diğer örneklerinden farklı olması gerektiğine işaret etmektedir.
Berkes eserin ikinci kısmına “uyduculuk” adını verdiği kavramla başlar. Avrupa ülkelerinden önde gelen İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin bağımlısı olarak politika geliştirme şeklinde tanımlayabileceğimiz bu kavram, halkın ihtiyaçlarına yönelik reformların geliştirilmesine engel olarak sunulmuştur. Berkes, Osmanlı’nın Batıya yönelişindeki bu aşamanın ülkeyi yarı sömürge haline getirdiğini ve ulusal bağımsızlık hareketinin bu uyduculuğa karşı verildiğini ifade etmektedir.[6] Ulusal bağımsızlık hareketinin imparatorluğun yıkılması ile sonuçlanması Berkes için asıl kayıp değildir. Asıl kayıp borçlar ve duyun-u umumiye gereğince el konulan kaynaklar dolayısıyla sefalet çeken halkın durumudur. Bu durumun ulusal bağımsızlık savaşına doğru gitmesi Batı ekonomisinin emperyalizm denen bir yanının olduğunu anlatmış, Türk toplumunun ancak bağımsızlıkla Batı ekonomisi karşısına çıkması zorunluluğunu ifade etmiştir.[7]
Berkes bu bölümün devamında Batı ile kurulan düşünsel teması aydınlar nezdinde değerlendirmektedir. Tanzimat dönemi aydınlarının Avrupa’daki zengin ürünleri gördükçe hayranlıklarının pekiştiğini vurgulayan Berkes, dış görünüş devrimlerinin o dönemde başladığını ifade etmektedir.[8] Düzeltilecek olan şeyin toplumun kendisi olduğu düşüncesini fark edemeyen Tanzimat aydınları, iki toplum arasındaki farklılığın ilerleme ve değişme prensiplerinden kaynaklandığını fark ettiler. Bu noktada devreye giren Biz neyiz? Sorusu Berkes’in ikinci bir sorun olarak orta koyduğu sorudur. Artık Avrupa’yı ve geçirdiği süreci bilmek yetmiyor “biz” de bir sorunsal olarak karşımıza çıkıyordu.
Türk toplumu o zamana değin hep durağan olarak anılmıştı ancak değişebileceğini dile getiren pek az isim vardı. Bunlardan ilki Namık Kemal’di. Namık Kemal’in düşüncelerini ifade ederken Berkes, ilk “biz” tanımı yapmaya çalışan modern aydın olarak anmaktadır. Namık Kemal Tanzimat ürünü olan Osmanlı birliği kavramını alarak Osmanlılık Milliyetçiliği geliştirmeye çalışmıştır.[9] Namık Kemal’in Batı Uygarlığı hakkındaki düşüncelerindeki soyutluğu eleştiren Berkes, uygarlığın içinden geçtiği koşulları ihmal etmekle suçluyordu.[10] Namık Kemal’in getirdiği çözümü Osmanlıcılık tepkisi olarak ifade eden Berkes, İslâmcılık tepkisi adını verdiği diğer çözüm için şunları söylüyordu: “Batının uygarlığı Hıristiyan Uygarlığıdır, hâlbuki “biz” İslam uygarlığındanız. İslamlık sadece bir din değil bir uygarlıktır.”[11] Burada da görüldüğü üzere bu çözüm uygarlık kavramını Avrupa’ya özgü bir kavram olmaktan çıkarmaktadır. Bu görüşe göre, Batı uygarlığının ilim, fen, endüstri vb. her neyi varsa hepsi İslam uygarlığında da vardır bu yüzden toplumumuz buna yabancı değildir. Sadece bunlara geri dönmemiz icap etmektedir. Berkes’in tepki adını verdiği akımlar aslında batı sorununa yönelik verilmiş cevaplardır. Bu noktada Prens Sabahattin’in görüşlerini değerlendirdiği Avrupalılaşma tepkisi önemli eleştiriler içermektedir. Berkes, Sabahattin Bey’in düşünüşünde toplumsal devrim konusunda daha derine giden fikirler bulmaktadır. Bunun sebebini ise uygarlık terakkisi konusunda toplumsal değişim üzerinde duran görüşlerinin ağırlıkta olması olduğu söylemektedir. Berkes’in ifadeleriyle “Onun(Sabahattin Bey’in) buluşuna göre asıl sorun Asya tipi toplum yapısından Batı tipi toplum yapısına geçmek sorunudur ki bu görüş yeni bir kapı açmış, daha sonraki düşüne etkisi olmuştur.”[12] Sabahattin Bey sorunun bireyci olmayan Osmanlı toplumunda olduğunu belirtir ve bunun üstesinden gelebilmek için Anglosakson eğitimi ve teşebbüs-ü şahsiyi önerir. Bu noktada eğitim, toplumu değiştirmeye ve Batı tipi toplum yapısını sürekli kılmaya, özel teşebbüs ise ekonomide liberal yapıyı inşa etmeye yarayacaktı. Bu iki unsurun yanında Adem-i Merkeziyet düşüncesiyle de Sabahattin Bey’in birçok sorunun kaynağı olarak gördüğü memur ataleti ortadan kaldırılmak istenmiştir. Sabahattin Bey sunduğu çözümlerle radikal bir konumdadır. [13] Ancak bireyciliği, onu halkın eğitilmesine ve halkın gereklerine yöneltmiştir. Bu bakımdan halkı önemseyen konumu Berkes tarafından vurgulanmıştır.
Berkes’in tepkiler başlığı altında ele aldığı bir başka isim ise Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in “biz” kavramına getirdiği cevabı ifade ederken Berkes şunları söylemektedir: “Onun(Gökalp’in) olumlu olan yanında en önemlisi biz kavramını, “ulus” olarak aydınlığa çıkarmasıdır. Onun “ulus” kavramı ne Tanzimatçıların Müslüman ve Türkten gayrı halkların “milleti”, ne Namık Kemal’in “Osmanlı Milleti”, ne İslamcıların “İslam Ümmeti” ve ne de Rusyalı Türkçülerin Tatar, Turan kavimi ya da ırkıdır.[14]” Gökalp gerek uluslaşma gerekse Batılılaşma konularında kendinden önce gelenlerden farklı terimler kullanmakla beraber onların etkisinden kurtulamamıştır. Nitekim yaptığı hars ve medeniyet ayrımı milli olanla milletlerarası olanı ayırmış, bir karşıtlık inşa etmiştir.
Türk düşününde Batı Sorunu adlı eseri kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. Berkes’in yapmaya çalıştığı şey, Cumhuriyet Devrimlerinin yapısının geçmişten gelen bir süreklilik içerdiğini ve hatta geçmişten gelen sürekliliklerin eksik bıraktığı noktaları doldurmaya çalıştığını ortaya çıkartmaktır. Nitekim saha araştırması uyguladığı alanın Ankara Köyleri olması bu sürekliliği ve eklemlenmeleri yakalamak arzusundan kaynaklanmaktadır. Berkes, Batıyla kurulan temasta emperyalizm tehlikesine yaptığı vurguyla Türk düşününe büyük bir katkı sunmuştur. Batılılaşmanın ancak halkın bilinci düzeyinden başlayarak, kendi gerçekliğimizi unutmadan gerçekleşebileceğini ifade etmekle döneminde de süren bu tartışmaya farklı bir yön vermeye çalışmıştır.
[1]Berkes, N. (2003). Türkiye’de Çağdaşlaşma (Çev. Ahmet Kuyaş). Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s.551
[2]Berkes, N. (1942). Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Araştırma. DTCF Felsefe Enstitüsü Neşriyatı, s.5
[3]Berkes, N. (2016). Türk Düşününde Batı Sorunu. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s.18
[4]A.g.e., s.22.
[5]A.g.e., s.30
[6]Özer, İ. (2014). Türk Toplum Bilimcileri, içinde Niyazi Berkes. Remzi Kitabevi, İstanbul, s.271
[7]Berkes, N. (2016). Türk Düşününde Batı Sorunu. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s.168
[8]A.g.e., s. 172
[9]A.g.e., s.186
[10]A.g.e., s.189
[11]A.g.e., s.194
[12]A.g.e., s.201
[13]Mardin, Ş. (2014). Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, İletişim Yayınları, İstanbul, s. 296-297
[14]Berkes, N. (2016). Türk Düşününde Batı Sorunu. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s. 214