Seher Kurtuluş
“…aşinayı yabancılaştırmak, yabancıyı aşinalaştırmak …”
Sosyolojik Düşünmek Üzerine
Klasik bir metin olarak anılan Zygmunt Bauman’ın “Sosyolojik Düşünmek” adlı eseri, günümüz değerlerini şekillendirme potansiyelini barındırması ile kendimize ve başkalarına başka bir noktadan bakabilme yetisini haiz niteliktedir. İyiye dair olan inancın gündelik koşuşturmada kolayca örtülebildiği bu zamanda, elde olanı daha iyi bir hale getirebilmenin ve iyi bir halde olabilmenin değerini anımsatır okuyucusuna.
Kitap; birey ve özellikle toplum şekillenmesini odağa alır ve bu süjeler aracılığı ile hasıl olan kavrayışı tartışır. Sosyolojiye farklı uzamlarda ve zamanlarda olma hallerini birbiriyle bütünleştiren ve tarihe de yaptığımız nitelemeleri düzelten bir rolü atfeder. İlgili perspektiflerin ve bilimlerin beşer için elzemliğini vurgularken, enformasyon teknolojisi çağında değerlerinin ihmal edildiğinden de dem vurur. Canlı bir bileşen olarak nitelenen ve beşer için var olan sosyolojinin bazen ise yine beşer tarafından silikleştirildiğinin bir eleştirisidir belki de bu. Düşünmenin örselendiği vakitlerde sosyolojiyi sağ duyuya yaklaştırır ve sosyolojik düşünme eylemini birlikte yaşama üzerinden kılavuz haline getirir. Öyle ise, sosyoloji bir gereklilik midir yoksa doğalında kaçınılmaz mıdır?
Sosyoloji, sabite muhaliftir. Durmak bilmeyen yaşamda sosyolojinin varlığı elzemdir. Yaşama halinde, birbirimiz ile olan etkileşimler bütününde, keskin bir yalıtılmışlık reddedilmektedir. Sınırlar ve dışarıdakilerden bahseder ve fakat bunlar da birbiri içindedir. Bu bağlamda mesafeyi ve yakınlığı tartışarak kamusal alan ve özel alan bahsine değinir. Görme biçimimiz ile yalnızca kendimizi değil başkalarını da nasıl inşa ettiğimiz olgusuyla yüzleştirir. Sınır çizgilerinin bulanıklaştığı vakit de örgütlenme sonucu oluşan ‘biz’ in ait olduğu bağlamdan uzaklaştığında mahremiyetini piyasaya kaptırdığından bahseder.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde ise küreselleşme bağlamının beşere yeni olmasına rağmen bazen ne kadar da aslen ona dönük bir düzlem olduğunu belirtir. Çünkü beşer küresel gibi dönüp dolaşıp kendisine gelir. Ve şu eklenir: Elbette insanlığın kendi tarihsel serüveni içinde sayısız kez içinden geçtiği dönüşüm süreçlerinden daha fazlası değildir.