1. Sınıf öğrencimiz sevgili Gülsüm Öztürk'ün Machiavelli'nin "Prens" adlı eseri üzerine kaleme almış olduğu kitap kulübü makalesini sizlerle paylaşıyoruz.
PRENS
İyi ve kötünün belirli bir karşılığı olmayıp kişiden kişiye değiştiği bu evrende, Machiavelli için de aynı durum söz konusudur. Kendisi de bir insan olduğundan dolayı yazdıklarına yanlışlanabilirlik payı olmadan bakılamaz ancak çağını aşıp 21. yüzyıla ulaşması insanlık için önemli noktalara değindiğini gösterir. Hayatına bakıldığı zaman eserlerine aktardığı bilgilerin, bir siyasetçi olarak tecrübelerinden geldiği görülmektedir. Ayrıca yaşadığı dönemdeki siyasi durumu da ortaya koymaktadır.
Prens, sırasıyla prenslikler ve özellikleri, askeriye, diplomasi ve yönetim çeşitleri ve tavsiyeleri olarak 4 ana bölümden oluşmaktadır. Bölümlerin altında, türlerine göre prensliklerin nasıl yönetilmesi ve elde tutulması gerektiğine dair birçok tavsiye yer almaktadır. Machiavelli’nin tavsiyeleri içinde en ufak bir “belki” benzeri bir kelime bulundurmayan net ve mutlak cümlelerden oluşmaktadır.
Prenslikler birçok sınıfa ayrılır. Örneğin; soydan gelme prenslikler, karma prenslikler ve ruhban prenslikler gibi. Prensliğin elde edilme şekline göre yönetme şekli çok değişmektedir. Soydan gelme prenslikler en kolay yönetilendir, çünkü halkın önceden yönetilmeye karşı bir bağlılığı vardır. Tebaasındakilerin kadınlarına veyahut mallarına el sürmedikçe bir sorun olmaz. Yani, prensin iktidarda kalmak için atasının yönettiği gibi devam etmesi yeterlidir. Yönetimi kolay bir diğer tür ise ruhban prensliklerdir. Bu prensliklerde, halk ve prenslik arasında dini bir bağ vardır. Ayrıca diğer devletlerin aforoz edilme korkusundan dolayı ruhban prensliklerine saldırma ihtimali de düşüktür. Sonuç olarak koruması da kolaydır.
Diğer bir taraftan karma prenslikler ise yönetilmesi en zor olandır. Halkın kendilerine ne dini ne de soydan gelen bir bağlılığı vardır. Yönetirken hem halkı hem de tebaasını memnun etmek zorundadır. Dolayısıyla hem halkın hem de tebaasının isteklerini iki tarafı da rahatsız etmeden yerine getirmek kolay bir durum değildir.
Yönetime geçtikten sonra, toprakları elde tutmak için prensliğin türü fark etmeksizin yapılması gereken birkaç tavsiye vardır. Bunlardan ilki fethedilen bölgeye yerleşmektir. Bizzat prensin gidip yerleşmesi en iyisidir ancak bu mümkün değilse halktan birkaç aileyi hem yaşaması hem de denetlemesi için o bölgeye yerleştirmelidir. Asker kesinlikle yerleştirilmemelidir çünkü askerler silahlı olduğundan dolayı bölge üzerinde psikolojik baskı kurmakta ve ayrıca aylık ücret ödenmesi gerekmektedir.
Prens, toprakları içinde ve dışarısında kendisinden güçlü bir rakip veya varlık bulunmaması için çabalamalıdır. Özellikle toprakları içerisine güçlenme potansiyeli olan kimsenin girmesine izin vermemelidir. İlerleyen zamanlarda kendisini istemeyen kişilerin bu kişilerin arkasında toplanıp darbe çıkarma olasılığı bulunmaktadır. Ancak güçsüzleri kendisine sadakat duymaları için destekleyerek kontrol edebilir. Bu onun için faydalıdır. Ayrıca prens halkı her zaman yanında tutmalıdır çünkü halk çoğunluktadır. Halkı yanında olan bir prense saldırmaktan daha kötü bir durum yoktur. Nedeni o bölge alınsa bile halk yönetimi yıkacaktır. Tarihte bu durumun örnekleri bulunabilir. Ayrıca halk sevdiği prensi çıkan dedikodulara karşı da koruyacaktır.
Halkın desteğini aldıktan sonra bir prensin sağlamlaştırması gereken en önemli aktör ordusudur. Ordusu olmayan bir prens hiçtir. Deniz köpüğü gibi kısa sürede yıkılacaktır. Paralı askerler; dostların önünde yiğit, düşmanın önünde alçaktır. Ordusunun halktan olması en iyisidir. Hem vatana hem de prense de bağlı olurlar Bilge olan bir prensin, ordusunun paralı askerlerden değil, vatanına düşkün ve bağlı, yiğit askerlerden oluştuğundan emin olduktan sonra yapacağı en önemli şey bölgesini tanımaktır. Gerektiğinde kendini düşmanın yerine koyup eğer ben burayı ele geçirmek isteseydim diyerek senaryolar kurmalıdır. Ayrıca, bölgesinin coğrafi koşullarını, olası bir saldırıya karşı zayıf durumda olan kısımlarını kısacası lehine ve aleyhine olan her türlü özelliğini bilmelidir. Bu söylenenleri yapan bir prensin -kader de onun tarafında olduktan sonra- hata yapma olasılığı sıfıra yakındır. Halkı, ordusu tam olan ve toprakları iyi olan bir prens, kader de yanında olursa yıkılmaz.
Kitapta Prensin karakterine yönelik net direktifler bulunmaktadır. Birincisi; prens hem cömert hem cimri hem açgözlü hem tokgözlü hem namuslu hem de namussuz olmalıdır. Buradaki ince çizgi olumsuz olan özellikleri halkın gerekli olmadıkça fark etmemesini sağlamaktır. İkincisi prens canavarın doğasından nasıl faydalanacağını bilmelidir. Burada canavardan kastımız şudur: güç. Nasıl kullanacağını bilinmezse geri teper. Bu durumda da prens güç bakımından aslan, akıl bakımından da tilki gibi olmalıdır. Çünkü saf güç ince zekâ olmadıkça bir işe yaramaz. Son olarak prens erdemli görünmelidir ama erdemli olmamalıdır. İsterse erdemli olabilir ama zihnini gerektiği anlarda erdemli olmamaya açık hale getirmelidir. Gücün olduğu yerde prensin tilki gibi kullandığı zekâsı olduktan sonra etik önemli değildir.
Machiavelli kitabı yayınladıktan sonra dönemin insanları tarafından şeytan diye anılmış ve bazı kiliseler tarafından aforoz edilmiş olup bu düşünce kendisini anlamaya çalışmamış insanlar tarafından hâlâ sürdürülmektedir. Yetiştiği ve tecrübelerini edindiği mevcut İtalya’nın siyasi durumu birçok felaket ve ihanetlerle doluydu. Machiavelli’de bu tarz bir siyasetle nasıl savaşılacağını yaşadıklarına dayanarak açıkladı. Sonuç olarak, kitapta bahsettiği üzere yurttaşlarını öldürmeyi, dostlarına ihanet etmeyi ne verdiği söze sadakatinin ne acımasının ne de dini kaygılarının olmayışını meziyet olarak adlandırmak mümkün değildir. Bütün bunlar insana iktidar sağlayabilir ama şan kazandırmaz. Böylesi bir kişi ne büyük bir adam ne de iyilikle anılır. Özellikle bu cümlelerden anlaşılmaktadır ki Machiavelli kötülüğü tasvip etmez ancak iktidar için tek yolun bu olduğunu söyler.