HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Alişan Arğun

HAPİSHANE ÜZERİNE 

Michel Foucault, 20. yüzyılın en etkili Fransız filozoflarından biriydi. Felsefe, sosyal teori, tarih, edebiyat eleştirisi, antropoloji, psikoloji ve sosyoloji gibi pek çok alanda çalışmalar yaptı. Bilginin iktidarla nasıl ilişkili olduğunu, modern özneliğin nasıl bir tahakküm mekanizması olduğunu, cinselliğin ve deliliğin nasıl tarihsel olarak değiştiğini ve öznenin nasıl kendini oluşturduğunu araştırdı. Deliliğin Tarihi, Kliniğin Doğuşu, Kelimeler ve Şeyler, Bilginin Arkeolojisi, Hapishanenin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi gibi önemli kitaplar yazdı. Ayrıca Collège de France’da verdiği derslerle de felsefe ve sosyal bilimler alanında büyük bir etki bıraktı. Foucault hakkında yorum yapmak zor ama onun düşüncelerini anlamak ve tartışmak ilginç ve faydalı olabilir.

Foucault bu kitabında, modern ceza sisteminin nasıl ortaya çıktığını ve hapishanenin nasıl bir iktidar aracı olarak işlev gördüğünü anlatıyor. Foucault’ya göre hapishane, modern toplumun disiplin kurumlarından biridir ve bireyleri gözetim altında tutarak ve cezalandırarak normalleştirmeye çalışır. Foucault, hapishanenin sadece suçluları ıslah etmediğini, aynı zamanda suçluluğu ürettiğini ve yaygınlaştırdığını iddia ediyor. Foucault, hapishane örneği üzerinden modern iktidarın nasıl görünmez hale geldiğini ve bireyler üzerinde nasıl bir etki yarattığını gösteriyor. Foucault’nun analizi, günümüzde de geçerli olabilir. Hapishanelerin sayısı ve kapasitesi artarken, cezaevlerinde yaşanan insan hakları ihlalleri (azap çektirme, işkenceler) de devam ediyor. Suçlular direkt toplumu ilgilendirdiği için hapishaneler, sadece suçluları değil, toplumu da şekillendiren bir kurumdur. Hapishaneler, iktidara koşulsuz hizmet eden bir kurum olarak karşımıza çıkıyor.

Hapishane dışında başka disiplin kurumları da vardır. Bunlar, modern toplumun bireyleri denetlemek, sınıflandırmak ve normalleştirmek için kullandığı kurumlardır. Örneğin okul, hastane, kışla, fabrika gibi kurumlar da disiplin kurumlarıdır. Bu kurumlar, bireyleri belirli bir mekâna yerleştirerek, onları gözetim altında tutarlar. Ayrıca bireyleri belirli bir zaman düzenine ve faaliyetlere tabi kılarlar. Böylece bireylerin davranışları ve performansları ölçülür, değerlendirilir ve sınavlarla, kayıtlarla, ödül ve cezalarla normalleştirilir. Foucault, bu disiplin kurumlarının panoptikon adını verdiği bir modelden esinlendiğini söyler. Panoptikon, Jeremy Bentham tarafından tasarlanmış bir hapishane modelidir. Bu modelde mahkûmların her an gözetlenebildiği ama gözetleyeni göremediği bir yapı vardır. Bu yapı, mahkûmlarda sürekli bir gözetim duygusu yaratır ve onları itaatkâr hale getirir. Foucault’ya göre panoptikon modeli sadece hapishanelerde değil, diğer disiplin kurumlarında da uygulanmaktadır. Böylece modern toplumda bireyler sürekli olarak görülmeden gözetlenmektedirler.

Modern toplumdaki panoptikonların en korkutucusu ise kartlardır. Bir otobüs kartı ile sizin nereden nereye gittiğiniz her an görülebilir, bir kredi kartı ile neye ne kadar harcadığınız en ince ayrıntısına kadar denetlenebilir yada bir öğrenci kartınız varsa okula ne zaman gelip gittiğiniz görülebilir.

Hapishane (okul, hastane, toplu taşıma), suçluların bir arada yaşadığı ve etkileşimde bulunduğu bir yerdir. Hapishanede suçlular, birbirlerinin hayat hikayelerini, suç işleme nedenlerini, suç işleme yöntemlerini ve suç işleme sonuçlarını öğrenebilirler. Bu bilgiler, suçluların kendi suçlarını geliştirmelerine, yeni suçlar öğrenmelerine ve yeni suç ortakları bulmalarına yardımcı olabilir. Bu nedenle hapishane, suçluların ıslah edilmesi yerine daha çok suç işlemekte profesyonelleştiği ve suç örgütlerinin yönetildiği bir yer haline gelebilir. Bu durumda farklı suçlardan dolayı hapse giren iki kişi birbirlerine suçlarını öğretebilir ve hapishaneden çıktıklarında daha tehlikeli olabilirler.

Foucault’nun kitabında eksik bıraktığı ya da yeterince ele almadığı bazı konular var. Örneğin Foucault, iktidarın sadece baskıcı ve disiplinci bir yönü olduğunu vurguluyor ama iktidarın üretici ve olumlu bir yönü olduğunu göz ardı ediyor. İktidar sadece bireyleri denetlemek ve normalleştirmek için değil, aynı zamanda bireyleri özgürleştirmek ve yaratıcı kılmak için de kullanılabilir. Ayrıca Foucault, iktidarın nasıl direnilebileceğini ya da değiştirilebileceğini de yeterince açıklamıyor.

Günümüz yaşantısında en büyük hapishane yada iktidarın denetim aracı teknolojidir. Teknolojiyi kontrolsüz tüketmek ise bir mahkum hayatı yaşatıyor. Teknolojik bağımlılık, teknolojiyi aşırı ve kontrolsüz bir şekilde kullanmak ve teknolojisiz yaşayamamak anlamına geliyor. Bu durumda teknoloji bireyin hayatını olumsuz yönde etkileyebilir. Örneğin teknolojik bağımlılık, bireyin sosyal ilişkilerini, sağlığını, eğitimini, işini ve psikolojisini bozabilir. Bu nedenle teknolojik bağımlılık, bireyi özgürlüğünden mahrum bırakan ve onu disipline eden bir hapishane gibi görülebilir. Ancak teknolojik bağımlılık, bireyin kendi seçimi ve iradesi ile oluşan bir durumdur. Birey, teknolojiyi nasıl kullanacağına ve ne kadar kullanacağına kendisi karar verebilir. Bu nedenle teknolojik bağımlılık, bireyin kendi kendine yarattığı bir hapishanedir. Bu hapishaneden kurtulmak da bireyin elindedir. Birey, teknolojiyi daha bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanarak ve teknolojisiz de mutlu olabileceğini fark ederek bu hapishaneden çıkabilir. 

Sayfayı Paylaş :