HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Mert Erbudak

Bu ay kitap kulübümüzün konuğu Elias Canetti'nin ''Körleşme''si oldu. Sevgili arkadaşlarımıza değerli katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Değerlendirme yazımız  ise İstanbul Şehir Üniversitesi  İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Bölümü  öğrencisi Mert Erbudak'nın kaleminden. Keyifli okumalar dileriz.

 

Ben’in İçindeki Kitle İle Kitle’nin İçindeki Ben’in Yitimi Bağlamı Üzerinden Ellias Canetti’nin Körleşme Romanının Değerlendirilmesi

Ellias Canetti 25 Temmuz 1905'de, Osmanlı’nın eski bir kazası olan Ruscuk’ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. 1905 ile  1911 yılları arasını ailesiyle birlikte Rusçuk'ta geçirmiştir. Daha sonraları aile İngiltere'ye taşınmış, babanın 1912 yılında vefat etmesiyle birlikte Viyana'ya taşınmışlardır. Viyana'da aile yeni bir hayata adım atarken, Canetti Ladino, Bulgarca, İngilizce ve biraz da Fransızca konuşabiliyordu. Fakat, sadece 7 yaşındayken geldiği Viyana'dan itibaren genellikle kullandığı dil Almancadır. Gelecekte kaleme alacağı önemli eserlerini de Almanca yazmıştır.  1924 yılında Canetti Almanya'da liseden mezun olur ve kimya eğitimi görmek için aynı yıl Viyana'ya gider. Viyana'da geçirdiği yıllarda ise ömür boyu en büyük tutkusu olacak edebiyatla ilgilenmeye başlar. Viyana Üniversitesinden 1929 yılında kimya lisansını tamamlayarak mezun olur. Daha öğrenciyken yazmaya başlamış ve Viyana'daki edebiyat çevrelerine girmiştir.

 

1930’ların başlarında ABD’li yazar Upton Sinclair’in yapıtlarını Almanca’ya çevirmiştir. 1934’te kendisi gibi yazar olan, 1963’te kaybedeceği Veza Taubner ile evlendi. Bu arada Hochzeit (Düğün) ve absürd tiyatronun ilk örneklerinden olan Die Komödie der Eitelkeit (Kibir Komedisi) adlı oyunları yazdı. 1967’de Viyana’da sahneye koyulan Die Befriesteten (Sayılı Gün) insanın öleceği zamanı tam olarak bilmesi durumunda ne olacağını sorusunu soruyordu. Nazilerin Avusturya'yı işgal etmesinden çok kısa bir süre önce Paris'e, Paris'ten de Londra'ya geçti. Hayatının büyük bir bölümünü İngiltere'de geçirdi. 1970’lere kadar yaşadığı İngiltere'den 1952 yılında vatandaşlık kazanmıştır. 1971’de ikinci evliliğini yapacağı, restoratör Hera Buschor’un işi gereği sık sık geldiği İsviçre’de de bir ev edindiyse de, bu döneme kadar İngiltere dışına hemen hiç çıkmadı. Yazarın Hera Buschor’dan bir kızı olduğunda yaşı altmış sekizdi. Hayatının son 20 yılını Zürih'te geçirdi ve 1994 yılında aynı kentte öldü. Elias Canetti, vasiyeti üzerine ünlü yazar James Joyce'un yanına kazılan bir mezara gömülmüştür.

Ellias Canetti Körleşme kitabını 1935 yılında yani 26 yaşında iken yayınlamıştır. Canetti’nin temel çalışma alanını Kitle ve İktidar ilişkileri üzerine olmuştur. Bu nedenle diğer bir önemli bir yapıtı Kitle ve İktidar’dır. Körleşme romanını da bu bağlamda okuyalabiliriz. Bu yazımda üzerine gitmek istediğim temel sorunsal, Canetti’nin temel sorunsalı olan ben’in içindeki kitle ile kitlenin içindeki ben’in yitimi olacaktır. Körleşme romanını birey ile kitle ilişkilerini bir sorunsal olarak almakla birlikte diğer bir taraftan baş karakteri olan Kien tarafındanda bir aydın sosyolojisi denemesi niteliği de taşımaktadır.

Bu yazımda temel tartışma planım , romanı bölümler halinde değerlendirerek sistematik bir anlatıma ulaşmak olacaktır.Üç bölüm olarak planladığım yazımda sırasıyla romanın bölümleri olan Kafasız Bir Dünya , Dünyasız Bir Kafa ve Kafadaki Dünya bölümleri olacaktır.

1. Dünyasız Bir Kafa

Roman ilk olarak baş karakterimiz olan Kien’in her sabah belli saatlerde yaptığı gezintisi ile başlar. Bu gezinti sırasında bir küçük çocuk ile kitapçının önünde rastlaşır.Kien bir sinologtur.Sinoloji çin dilleri üzerine bir bilim dalıdır. Karşılaştığı çocukta bu dillere ilgilidir. Kien küçük çocuk ile konuşmasında sonra evine geri döner. Küçük çocuk ile başlayan anlatım tüm roman boyunca bize küçük çocuk ile ilişkili bir takım olayların gelişeceğini söylesede romanın ilerleyen bölümlerine geldiğimizde bu çabamız boşa çıkmaktadır. Kien bir bilim insanı olmasının ötesinde bir kitap tutkunu hatta fetişistidir. Evinde 25.000 bir kitap külliyatı barındırır. Kitaplara sirayet eden onlarla konuşan bir ilişkisi vardır. Kendisini yaptığı bilime, kitaplara ve kitaplar içinde geçen şeylere adeta içkin kılarak zihin sarayından bilgileri çağırarak onlarla karşılıklı konuşma yapmaktadır. Kitabın ilk bölümünün adınında bize işaret ettiği üzere Kien Dünyasız bir kafada yaşmaktadır.Dış etkenlerden yani dünyadan kendisini soyutlamış ve kendi soyutluğunda bir dünyasal somutluk yaratarak burada sadece zevk aldığı iş olan bilim yapmaktadır.

Romanın diğer bir önemli karakteri olan Therese, Kien’in hizmetçisi olarak karşımıza çıkar. Kien dış halkı veya kitleyi bir araya toplayarak onları kendisinden aşağı görmektedir. Bu kitleye Therese’da dahildir. Ancak olay örgüsünün gelişimi ile birlikte Kien en büyük tutkusu ve en büyük zaafı olan kitaplar tarafından aldatılmaktadır. Kien ,Therese’ya okuması için bir kitap verir ve Therese’nın bu kitabı eldivenler ile okuması ve büyük titizlik göstermesi Kien’in ondan etkilenmesine ve o an ona evlenme teklif etmesine neden olur. Bunun sonrasında bir evlilik hayatı başlamıs olsada Therese yavaş yavaş Kien’in hareket alanını ele geçirmektedir. Burada Therese’yı suçlamak yerine her iki tarafın yanlışlarını göstermek daha doğru  bir tavır olacaktır. Kien, Therese ile evlenmiştir çünkü o kitaplarına iyi bakacağına dair Kien’i ikna etmiştir ve güvenini kazanmıştır. Therese ise yaşı bir geçkin kadındır. Yıllarca çeşitli evlerde hizmet etmiş ve para biriktirmiştir. Yaşlılığını açlıktan ölen annesi gibi düşkün bir şekilde geçirmekten korktuğu için kendisini güvenceye almak için bir evlilik ister ve Kien’in ona evlenme teklif etmesi geri döndürülemeyecek bir talih kuşudur. İki karakterinde de içten içe karşılıklı bir çıkar ilişkisine dayalı evlilik planı vardır.

Therese baskısı sonucu evdeki bir çok odaya hakim olur. Kien bu olaylar karşısında  Therese’nın evden çıktığı bir sırada tüm kitaplarına seslenerek seferberlik ilan ettiğini duyurur. Bazı kitaplar açıktan desteklediğini söylesede bir çoğu yanında olmayacağını söylerler. Kien bunun sonrasında hasta olur  ve bu hastalık sırasında Therese onun öleceğini düşünerek bir miras sözleşmesinin peşine düşer. Kien ise Therese’nın düşündüğü gibi milyonluk bir mirası yoktur. Babasından kalan tüm mirası yaşam masrafları ile 25.000 kütüphanesine yatırmıştır. Kien ise Therese’nın bu isteğini tamamen yanlış anlayarak onun ailesinden miras kaldığını sanmaktadır. Kien daha sonrasında gerçeği anlasada bu gerçek ona pahalıya patlar. Kien’in vücut tipi oldukça sıska ve güçsüz bir yapıya sahiptir.Therese ise onu alt edebilecek kadar güçlüdür.Therese bu olayların sonucunda Kien’i döver ve bu olay Kien’in tekrar yataklara düşmesine neden olur. Therese, Kien’in miras senedinde sıfırları yazmayı unuttuğunu ve er ya da geç o sıfırları oraya tekrar koyacağını düşünür .Kien hasta yatarken kitapların isimlerini tek tek yazar ve küçüklüğünden beri en iyi yaptığı şey olan ‘o’ harfini ne kadar iyi çizdiğini tekrar hatırlar. Dünyasız Bir Kafa bölümünün son bölümü olan Taşlaşma bölümü ise en etkileyici bölümlerdendir.

Taşlaşma bölümünde Kien ayağa kalkabilecek kadar iyileşmiştir.Fakat Therese’dan tekrar dayak yeme korkusu ile çalışma masasının yanına gelerek orada eskiden olduğu gibi sabahtan akşama kadar hareketlerini bir taş edasıyla yavaşlatarak hareketsiz olarak durur. Bu taşlaşma rutinini Therese’nın uyanma ve uyuma zamanları doğrultusunda planlamaktadır. Kien bu yavaşlama ve  mutlak durgunluğa yaklaştığı sırada bir çok şeyin farkına varır. Modern hayatımızda bir çok uyarana maruz kalıyor ve hızlı hareket etmekten bir çok şeyi kaçıyoruz .Fakat bir an olsun koşturan ve hızla hareket eden insanların arasında yavaşladığımız zaman şeylerin farkına varmaya başlıyoruz.

 

2.Kafasız Bir Dünya

Romanın olay örgüsü bakımından en hacimli bölümü Kafasız Bir Dünya bölümüdür. Bu bölümde Therese tarafından evden kovulan Kien şehirdeki tüm kitapçıları gezdiği sırada bir bara rastlar. Cennetin Yıldızları adlı bu bar çeşitli alt tabakadan bulunan insanların toplandığı bir mekandır. Bu mekanda karşısına Ficherle çıkar. Ficherle bir kamburdur. Kendisini yüzyılın santranç dehası olarak gören Ficherle büyük turnuva için Amerika’ya gitmek istemektedir. Ficherle bu dileğini söylediğinde Kien ona bir lütuf olarak bir  miktar para verir. Lakin ipsiz sapsız bar ahalisi bu durumu görerek kendilerinede para isterler .Bunun neticesinde arbede çıkar. Bütün bardakiler kavgaya tutuştuğu sırada Ficherle paraları kurtarak dışarıda Kien’e teslim eder. Kien ile Ficherle’nin dostluğu böylece başlamış olur. Kien yanına yardımcı olarak aldığı Ficherle ile otel odalarında kalmaktadır. Otel odalarında yerlere beyaz kağıtlar sererek kitapları yerleşmektedirler. Fakat zihin sarayından çıkan bu kitaplar Kien ‘in güçlü belleğinde bulunan kitaplardır. Bir imge olarak var olan kitaplar, her akşam yerleştirilmekte ve her sabah toplanmaktadır. Kien bu günlerde büyük bir yıkıma uğracağı bir mekan olan Theresianum ile karşılaşır. Theresanum kitapların ve bir çok başka eşyaların rehin bırakıldığı bir mekandır .Bu günden sonra Kien kendisine tebliğ olarak kabul ettiği kitapları rehine bırakılmadan kurtama savaşına girişir. Fakat bir çok kitabı kurtarmasına rağmen bencil bir kişiliğe sahip  ve kendisini akıllı zanneden Ficherle ona bir oyun oynarak arkadaşları ile birlikte onun tüm parasını almaya çalışır. Bu arkadaşlar zaaflarıyla gözleri örtülü Ficherin , Gezgin Satıcı, Lağımcı ve Kör Dilenci’dir.

Ficherin sonsuz bağlılıkta aşkı, kör dilenci kadınlara düşkünlüğü , Gezgin satıcı ise aç gözlülüğü temsil etmektedir. Bir kandırmacalar silsilesi sürerken  önemli bir olay olur. Lağımcı, Kien’e karısının öldüğünü söyleyerek onu çok mutlu eder. Kien evden çıkarken evin kapısını kitlemiştir ve evden çıkamayan Therese’in açlıktan öldüğünü düşünür. Halbuki Therese ölmemiştir. Therese kapıcı ile yakınlaşmış ve Kien’in kitaplarını rehine vermeye başlamıştır. Bu rehin verme işlemeleri olurken Kien ile rast gelmişlerdir. Kien onun bir imgeden başka bir şey olmadığını düşünür. Bir hayaldir onun için çünkü açlıktan ölmüştür. Theresianum önünde büyük bir arbede çıkar Kapıcı Threse’i dövmektedir. Diğer bir elinden ise Kien’i bırakmamaktadır. Bu olay sonucunda Ficherle kaçar. Kien , Threse ve Kapıcı karakola düşerler.

Bu olaylar sırasında Canetti’nin kitle olgusuna yaklaşımını daha açık bir şekilde görürüz. Zira içerdeki olaylar olurken hiçbir bilgiye sahip olmamalarına rağmen bir çok öngörüde bulunurlar ve bu öngörüleri gerçeklik olarak kabul ederek birbirlerini etkilerler. Kitle yığınlarının bu sığ düşünceleri Canetti’nin büyüdüğü Almanya’daki Nazi yükselişinin ve kitlelerin sorgulamaksızın vahşete katıldığı örneğide bu anlatımı destekler niteliktedir.

Kien büyük bir imgelem içinde yaşamaktadır  ve Threse’yı bir hayal olarak görmeye devam etmektedir. Bunun sonrasında roman Ficherle dönerek onun son yolculuğunu anlatır. Amerika’ya gitmek için Kien’den sahtekarlıkla aldığı paraları yolcuğu için kıyafet almakla geçirir kendisine sahte bir pasaport yaptırır. En büyük tutkusu olan santranç dahilerinin olduğu defterini evinde unutmuştur. Eve gitmesi üzerine bir adam tarafından öldürülür. Bu adam ise Kör Dilencidir. Ficherle’yi öldürme sebebi Düğme bölümünde adeta gizlenmiştir. Zira, Dilenci sürekli olarak kutusuna düğme atılarak kandırılmaya çalışılmasına içerlemektedir. Ficherle ise ortaklığının sona erdiği sırada kutusuna cebinde kalan bir düğme atar ve Dilenci’nin nefretini kazanır. Defteri almaya gittiği sırada Dilenci Ficherle’nin karısı ile birliktedir. Dilenci bu sırada Ficherle’yi fark ederek onu öldürür. Bu bölümün sonu ile bir takım şeyler daha olay örgüsünde yerine oturmaya başlamıştır.

 

3.Kafadaki Dünya

Kafadaki Dünya bölümü ilk olarak Therese ile yakınlaşan Kapıcı karakterinin Kien’den önceki hayatına yoğunlaşmıştır. Kapıcı bir karısı ve kızından oluşan bir aileye sahiptir.Ama eğitim aracı olarak dayağı seçmesi onun ilk olarak karısını daha sonrasında ise kızını kaybetmesine neden olacaktır. Kızının kaybı mikro düzeyde umut yitimi olarak kabul edilebilir. Kızı kısa süreler ile dışarı çıkmakta annesinin ölümünden sonra babasının yemek ve diğer ev işlerini görmektedir. Zira Kapıcı’nın bitip tükenmeyen bir iştahı vardır.Kızı alış verişe çıktığı sırada tek konuştuğu kişi olan marketin çırağı ile yakınlaşır ama yakınlaşma büyük oranda imgesel düzeydedir. Çırak ona bir sigara ikram etmiştir ve sigara yok olana kadar onu kalbinin üstünde saklamıştır. Çırağı bir beyaz atlı prens olarak hayal etmekte ve bir gün gelip onu kurtaracağını düşünmektedir. Fakat çırağı bir daha görememesi üzerine içine kapanır ve günün birinde ölür. Kien , Threse’in öldüğünü ve tüm eve kokusunun sindiğini düşünmektedir. Bu yüzden kapıcının dairesinde kalmaktadır. Kapıcı’nın dairesinde yapacağı pek bir şey olmadığından delikten insanları incelemeye başlar fakat bir süre sonra kapıcı onun bu halini kıskanarak küçük deliği kitler . Kien , yaşadığı tüm bu şeyler sonucundan gerçeklik ile bağlantısını bir nevi yitirmiştir. Geçek ile hayal olanı birbirinden ayıramamaktadır. Bir önceki bölümde Ficherle ölmeden önce Kien kardeşini bir telgraf çekmiştir.

İlerleyen bölümde ise Kien’in kardeşi George karşımıza çıkar. George ilk zamanlarda bir jinekolog olsada daha sonrasında ruh hastalıklarına ilgi duyarak ruh doktarı olmuştur. George, akıl hastalığının  gerçeklikten koparak kendi içinde farklı bir gerçeklik yaratıp bunun içerisinde yaşamaya başlayarak oluştuğunu düşünüyordur. Zira biz insanlar toplu bir gerçekliği paylaşmaktayız fakat bir akıl hastası kendi eliyle bir gerçeklik yaratmaktadır. Bunu bir özel güç olarak görerek onları anlamaya çalışır. George, Kien’in yanına gelmesiyle onu kötü bir halde karanlıkta bulur. Onu tekrar aydınlığa ulaştırmak için büyük çaba sarfeder. Kien ,küçük deliğin kapanmasından sonra bir infial yaşayarak Kapıcı’nın kuşlarını öldürmüştür. Bunun üzerine de Kapıcı onu karanlığa hapsetmiştir.George onu yavaş yavaş eski haline döndürür. George bunların ardından Threse ve Kapıcı’yı evden çıkararak evi temizletir. Kien ise hala Threse’nın öldüğünü ve onu bir gün polislerin alacağına inanır. Yıllarını geçirdiği çalışma masasına otursada çalışamaz çünkü tüm yaşadıkları onu çok değişmiştir. Ardından kapı çalar ve onu almaya geldiklerini düşünür.Tüm kitaplarını kapının önüne yığar ve Threse’nın kanı olarak tahayyül ettiği bir lekeyi çıkarmak üzere kibritleri ardı ardına yakmaya başlar.Lekenin çıkmadığını anlayınca kitaplığının merdivenine çıkar . Bu sırada halı alev almıştır. Kien alevlerin arasında ve merdivenin en tepesinde hayatında hiç atmadığı bir kahkaha atar. Roman böylece son bulur.

Canetti’nin Körleşme romanı bir çok bağlam üzerinden okunabilir. Aydın sosyolojisi üzerinden aydının toplumdaki yeri veya bireyin toplumdan kopuk bir şekilde yaşama deneyimi gibi. Fakat ben bu yazımda Canetti’nin asıl çalışma alanı olan ve uzun süre üzerinde çalıştığı Kitle ilişkileri üzerinden bir okuma yapmaya çalıştım. Canetti’nin yaklaşımında kitlelere karşı bir güvensizlik vardır. Romandan da hareketle birey kendi imgelemi içerisinde bir  gerçeklik yaratmakta ve hayatını bu şekilde yorumlamaktadır. Diğer bir taraftan kitleler içinde benin değeri yok olmaktadır. Bir aynileşme süreci geçirmektedir. Günümüzdeki küreselleşme sürecide bu aynileşme , kitlenin içinde ben’in yitimine işaret etmektedir. Kien, kitleye karışarak kendi gerçekliğini yitirip kitlenin aynileşmiş imgesine girmesi ile artık eskisi gibi biri olamaz . Sonunda ise başta gördüğü rüya gibi yanarak kendi gerçikliğini sonlandırır.

 

Sayfayı Paylaş :