HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Mehmet Akif Uzer

HAYATI NEDENSELLEŞTİRMEK

Her insan hayatını anlamlandırmak ister. Hayatımızı anlamlandırmak hayatta kalmak ve yaşamın devamlılığı için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Bilinçli olmadan sürekli olarak bulduğumuz küçük anlamlar bizleri hayatta tutar. Viktor Frankl dört farklı toplama kampından hayatta kalarak kurtulduktan sonra yazdığı bu kitabıyla, insanın hayatın anlamını nerede ve ne şekilde bulacağını anlamlandırmaya çalışmıştır. Toplama kampında yaşadığı hikayelerle birleştirerek oluşturduğu bu eser insanın bir bezelyeli suyu bile hayatının anlamı haline getirebileceğini gözler önüne seriyor. Bu yazıda Frankl’ın yaşamın anlamını keşfetme yolları üzerinde duracağım. Frankl insanın yaşamı anlamlandırmak için üç eylemden birini ya da birkaçını yapma ihtiyacında olduğunu söyler. Bu eylemler: Bir eser meydana getirmek, doğayla veya bir insanla etkileşim kurma ya da birini sevmek, kendiliğinden gelen bir acıyı anlamlı düşünmek.

Frankl ile fikirlerimin ilk ayrıldığı nokta insanın hayatını anlamlandırmak için bir yaratıya ihtiyaç duyması gerekliliğidir. İnsanın insan olduğunu yarattığı şeyler belirlemez. Hayatına anlam katmak için yaratıya ihtiyaç duyulması ya da yaratı sonucu insanın hayatına anlam kazandırdığı fikrine karşıyım. Bu sene okuduğumuz birçok kitapta da yer alan bu düşünce tarzı bir nevi yaratıcı insanın üstünlüğü anlamını alttan alta taşıdığı için bu fikri sevmiyorum. Aynı zamanda insanın hayatına anlam kazandırmak için yaratıya ihtiyaç duyduğunu da düşünmüyorum. Frankl tek yolun bu olmadığını söylese de, Frankl’ın diğer yollarının var olmadığı durumda, yaratı yapmayan insan için hayatının anlamının olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. İnsan yaratmaya ihtiyaç duymaz. Temel güdülerini ve kendi için yarattığı/toplumun onun için yarattığı diğer güdüleri karşıladığı durumda insan hayatına anlam kazandırabilir.

İnsan doğası gereği fark edilmeye ve görünür olmaya ihtiyaç duyar. Bilinçdışı bir şekilde var olan bu ihtiyacın giderilme yöntemi de çevresiyle etkileşim içinde yaşamasıdır. Bana göre insanın temel güdülerinden olan üreme isteğinde belirleyici olan tür içi seçicilikte ve hatta güzel algısında dahi etkili olan bu güdü, insanın gerçekleştirmek istemesine ihtiyaç duymadan gerçekleşmelidir. İnsan bu şekilde çevresinde olanları ve kendisini anlamlandırabilir. Etkileşim içinde bulunmak sadece mutlu anları ya da haz duymayı kapsamaz. Bu etkileşim sonucu ortaya çıkabilecek ve bizi son anlamlandırma yöntemine götüren olgu da kendiliğinden gelen bir acıyı yaşamaktır.

Çevresiyle, kendisiyle ve doğayla etkileşim içinde bulunan insan, elinde olmayan acılar karşısında da hayatı anlamlandırabilir. Acı ancak üstüne bir anlam yüklendiği zaman yaşanılabilir duruma gelir. Acılar anlamını kendisinden kazanırlar ve acının anlamını keşfederiz. Acıya anlam yüklemek yerine acı kendi anlamını bulduğunda, acının etkisi azalır ve bu acıyla ve onun yarattığı anlamla hayatımız anlam kazanır. Acı yaşamak yeni bir anlam kazandırmaz.  İdea evreninde var olan idealin dünya üzerindeki yansıması gibidir. Zaten yaşama anlamı var olan bir insanda her acı farklı anlamlar kazanarak bir nevi kişinin anlamının yansıması haline gelir.

İnsan temel güdülerini karşıladıktan sonra hayatını anlamlandırmaya çalışır. Benim için temel güdüleri karşılama isteği de bir tür hayatı anlamlandırma biçimidir. Her insan hayatındaki anlamı farklı yollarda bulur. Frankl’ın bu yöntemler için öngördüğü yollardan yaratı ihtiyacına katılmasam da doğa ve diğer insanlarla etkileşim içinde bulunma ve öngörülemez acılara yüklenen anlamlar insanın yaşamının anlamlandırmasına katkı sağlar. Hayatın anlamı da bize bir süre daha yaşamak için neden sunar.

Sayfayı Paylaş :