HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Şevval Gök

Bu ayki kitabımız, Alain De Botton’un ‘Felsefenin Tesellisi’’ isimli eserini  oldu. Değerlendirme yazımız Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (Fr) Fakültesi 2. Sınıf öğrencisi Şevval Gök arkadaşımıza ait.



Felsefenin Tesellisi – Alain de Botton Kitap İncelemesi

Felsefenin Tesellisi, Alain de Botton tarafından kaleme alınmış, Banu Tellioğlu tarafından dilimize çevrilmiş ve Sel Yayınları tarafından basılmış deneme türünde bir kitaptır.

 

16. baskısını okuduğumuz kitabın ilgiyi üstüne toplayan ilk özelliği resimlere sahip olmasıdır. Başta bir önyargı oluşturan bu resimlerin kitabı okudukça aslında akışa uygun ve tamamlayıcı unsurlarla kitaba yedirildiğini görmekteyiz. Bir denemeye tuhaf kaçan, hatta felsefe içerikli bir denemeye tuhaf kaçan resimlendirme,kitabı daha akıcı kılmakla birlikte önyargılarımızdan arınmamızda bizlere yardımcı olmaktadır. Kitap 6 bölüme ayrılmış ve her bölüm ortalama 50 sayfa anlatı sunacak şekilde planlanmıştır. Her bölümde, yazarın seçtiği bir filozof üzerinden çeşitli konu başlıklarının etrafında o filozofun düşünceleri yer almaktadır.

 

Şüphesiz bir yazı okurken –ister edebi ister düşünsel metin olsun- ne anlatıldığını çok daha iyi anlamak adına yazarın kim olduğunu, düşünce yapısını ve bu düşünce yapısını şekillendiren yaşanmışlıkları bilmede fayda vardır. Alain de Botton da bunun farkında olacak ki her bölümün başlangıcında gerek kronolojik bir hayat hikayesi olarak, gerek genel yaşantısı olarak, gerek insanlar tarafından nasıl anlatıldığıyla, ölüm şekilleriyle, bazense magazinsel boyutlarıyla filozoflar hakkında onları yüzeysel ama yeteri kadar anlayabileceğimiz ölçüde bilgiler vermektedir. Bu bilgilerden sonra yazar, anlattığı filozofun değinmek istediği  ve anlatısında temel alacağı düşünceyi, hiç felsefe bilgisi olmayan bir kişinin de anlayacağı bir şekilde akıcı ve yalın bir dille okuyucuya aktarmaktadır. Filozoflar, tarih perdesinde yer aldıkları sırada verilmiştir. Antik yunandan Sokrates ile başlayan yolculuğumuz, Alman aydınlanmasından Nietzsche ile bitmektedir. Yazarın seçtiği düşünürler hangi kriterlerle seçilmiştir bilinmemektedir.

 

Yazar, ilk bölümde Sokrates’i anlatmış ve toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini, insanın toplum nezdinde onaylanmayan düşüncelerine ve benliğine olan inancını Sokrates’in ölümü üzerinden işlemiştir. Bu bölümde insanın kendi değerini kendisinin belirleyeceği, dış etkenlerin sadece bir gürültü olacağı sonucunu çıkarmaktayız.

 

İkinci bölümde bizi misafir eden Epikuros, insanı mutlu eden şeyin para olmadığını, iyi bir yaşam için ihtiyacımız olan şeylerin toplumdan uzak, huzurlu, sakin, mütevazı bir yaşam ortamı ve sevdiğimiz dostlar, hoş sohbetler olduğunu dile getirmektedir.

 

Sonraki bölümde Seneca’nın talihsizliklerle dolu yaşamında; hayattaki kötülükleri önleyemeyeceğimizi, eğer yapabiliyorsak onları değiştirebileceğimizi, yapamıyorsak da akıl ve mantığımızı kullanarak onlara ayak uydurmamız gerektiğini öğrendiğini ve öğrettiğini görmekteyiz. Beklenmedik olumsuz olaylar hayatın bir parçasıdır, şikayet etmek ve mızmızlanmak ise verilebilecek en gereksiz tepkidir.

 

Deneme türünün ünlü yazarı Montaigne, bize tüm samimiyetiyle, kimsenin tablolarda, filmlerde tasvir edildiği gibi mükemmel olmadığını; ayıp, kötü karşılanan ve tabulaştırılan birçok şeyin insanın varoluşunun bir parçası olduğunu söylemektedir.

 

Beşinci bölüm, Schopenhauer’un yaşamıyla başlamaktadır ve Aşkın Metafiziği kitabı üzerinden  şekillenen düşünceyi anlatmaktadır. Kadınlar tarafından hep reddedilen yalnız filozof, aşkı sadece insanın üreme güdüsünü ‘meşru’ kılmak için öne atılan bir safsata olarak görmektedir. Alain de Botton, kalbimiz kırıldığında bununla başa çıkma yöntemimizi bu düşünce kalıbı üzerinden biçimlendirebileceğimizi öngörmektedir.

 

Son bölümde de başta Schopenhauer’dan etkilenen ama daha sonrasında onun fikirlerinin tam aksini benimseyen Nietzsche’yi tanımaktayız. İsviçre’nin dağlarına olan sevgisi ve faydacılığa olan öfkesiyle bu filozof, zorlukların, acıların, kötülüklerin hayatın bir parçası olduğunu ve bunları hayatımızdan atmaya çalışmanın anlamsız olduğunu, hayatı bu kötü yanlarıyla birlikte bütünsel olarak ele almamız gerektiğini anlatmaktadır.

 

Antik yunandan 19. yüzyıla uzanan bu düşünceler silsilesinde, aslında filozofların ham fikirlerini nasıl günümüze uygulayabileceğimizi görmekteyiz. Kitabın adı kesinlikle çok uygun bir seçim olmuş çünkü gerçekten bazen kişisel gelişim kitabı gibi hissettiren bu kitapla, günlük hayattaki dertlerimize felsefe ile teselli bulmaktayız. Şahsen, kitabı çok keyif alarak okudum. Resimleriyle, akıcı diliyle ve sentezleriyle Felsefenin Tesellisi, beğenerek okuduğum ve başkalarına da önereceğim kitaplar arasında kütüphanemdeki yerini aldı.

                                                                                        

Sayfayı Paylaş :