Sevgili öğrencimiz İkbal Çoşkun'un Shakespeare'in "Hamlet" adlı eseri üzerine kaleme almış olduğu yaz makalesini sizlerle paylaşıyoruz.
YAŞAM BİR MUM ALEVİ MİSALİ
Shakespeare tarafından 1599-1601 yılları arasında kaleme alınmış tarihin en ünlü tiyatro eserlerinden biri olan tragedya türündeki Hamlet bugün dahi yüzlerce ülkede tekrar tekrar sahneye çıkmakta ve izleyicilerinin kuvvetli alkışını toplamaktadır. Peki bu alkışların asıl sahibi kimdir? Shakespeare mi, genç Hamlet mi, yoksa sahneden perde gibi aşağı süzülen ve seyircilere ayna tutan bu hayat trajedisi mi?
İngiliz edebiyatının en etkileyici yapıtlarından biri olan beş perdelik bu oyunda her perde kendine has duygu ve durum harmanıyla izleyicisinde ve dahi okuyucusunda izler bırakıyor. Hayatın tam da içinden izler. Babasının zamansız ölümü ile sarsılan Hamlet henüz üstesinden gelemediği duygular ile boğuşurken annesi ve amcasının evlilik haberi ile bir kez daha yıkılıyor ve kendi sözleriyle babasının sıcak cenaze yemeği annesi ve amcasının soğuk düğün yemeğine dönüşüyor. Önce babasını kaybeden, daha sonra kan yolu ile hakkı olan topraklarına amcası tarafından el konulan, ona en çok ihtiyaç duyduğu anda annesini de yitiren Hamlet bir gece babasının hayaleti ile yaptığı konuşmada babasının ölümünün aslında kader değil amcası tarafından işlenen bir cinayetin sonucu olduğunu öğreniyor ve kendini hırs, ihtiras, intikam ateşinin tam ortasına bırakıveriyor.
Yaptığı intikam planları esnasında dikkatleri üzerinden atmak isteyen Hamlet planlarını delilik kılıfına sığdırıyor ve tüm saray halkı onun bu deli halleri için endişelenirken O bir bir izliyor etrafında olup bitenleri. Yine de bir kuşku tırmalıyor içini ya bensem haksız olan ya gördüğüm hayalet benim hayal dünyamın bir ürünü ise? Hamlet’in babasının intikamını alabilmesi için emin olması gerekiyor bu yüzden bir plan yapıyor ve gezici tiyatro oyuncularından onun yazdığı bir oyunu canlandırmalarını istiyor. Oyuncular kralın, kraliçenin ve tüm halkın orada bulunduğu bir esnada Hamlet’in babasının ölümünün canlandırıldığı oyunu oynamaya başlıyorlar. Oyun başlarda amcası tarafından anlamlandırılamasa da eski kralın öldürüldüğü sahneye geldiğinde amcası durumun farkına varıp orayı terk ediyor. Hamlet ise babasının elim ölümü arkasındaki kişinin amcası olduğuna kendini açığa vermek pahasına emin oluyor.
Tüm bu yaşananlardan sonra annesi Hamlet ile konuşmaya karar verir onu yanına çağırır. Hamlet için bulunmaz bir fırsat olan bu davette Hamlet içini yakıp kavuran tüm öfkesini Shakespeare’in o muhteşem dehasıyla birleşmiş naif diliyle aktarırken (ki bence tüm oyun içerisinde en etkileyici yer burasıydı) perdenin arkasından gelen gürültünün amcasına ait olduğunu zannederek tek kılıç darbesinde yere yığar sevdiği kadın Ophelia’ nın babasını. Kaderin oyunlarından kurtulamayan Hamlet’in Danimarka’daki günlerinin sonunu yanlışlıkla işlediği bu cinayet getirmiştir. Her şeyin farkına varan amcası Hamlet’ ten kurtulmak için bu cinayeti fırsat bilir O’nu İngiltere’ye yollar. İngiltere’de ölümü için planlar kurulan Hamlet bu tuzaklardan kaçmayı başararak ülkesine yani Danimarka’ya geri döner fakat kendini kaderin yeni bir oyunun içinde, sevdiği kadın Ophelia’nın cenazesinde bulur. Babasının ölümüyle derbeder olan Ophelia nehrin derin sularına kapılıp boğularak ölmüştür.
Perde açılır ve son sahne oynanmaya başlar. Babası ve kız kardeşinin intikam ateşi ile yanıp tutuşan Laertes ve Hamlet bir kılıç düellosuna tutuşur. Hamlet bunun adil bir düello olacağını zannederken hain amcası ve acılı Laertes Hamlet’e tuzak kurmuştur. Laertes zehirli bir kılıç ile savaşacak amcası ise Hamlet’e zehirli bir şarap ikram edecektir. Ancak kader burada da ağlarını örer ve zehirli şarabı Hamlet’in annesi içer. Hamlet içine düştüğü kapanın farkına varamadan Laertes tarafından bir kılıç darbesi ile kesilir. Annesinin yere yığılması ile tüm gerçeklerin bir bir gün yüzüne çıktığı anda Hamlet zehirli kılıç ile hem Laertes’i hem de amcasını yaralayarak intikamını tamamlamış olur ve kendini sahte delilikten ölümün huzurlu kollarına bırakır. Gitmeden önce ise son sözleri can dostu Horatio’ya olur:
Kimseler bilmezse olanları,
Ne berbat, bir ünüm kalır dünyada benim!
Yüreğinde yerim varsa,
Geç git biraz gideceğim cennete,
Biraz daha katlan bu kötü dünyamıza
Benim hikayemi anlatmak için.
Ve perde kapanır. İntikam, hırs, aşk, ihtiras içindeki bütün bedenler yok olur. Yaşamları bir mum alevi misali tek nefeste son bulur. Bir var olurlar bir yok. Peki ya gerçekten olmak ya da olmamak mıdır tüm mesele, sönüp giden tüm bu bedenlerin içinde?