HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Gizem Nur Demir

ŞARKİYATÇILIK VE İNSANCILLIK 

Oryantalizm Doğu kavimlerine ait bilgilerin bütünü: felsefi görüşleri veya yaşayış tarzları; Doğu dillerinin, ilimlerinin, törelerinin, tarihlerinin incelenmesidir. Tanım, Cemil Meriç’in Kültürden İrfana kitabında bulabileceğimiz tanımlardan yalnızca bir tanesidir ve bu kitap bana oryantalizmi incelememe ışık olan kitaptır. Kitabı okumak isteyenlere bir uyarım olacak: yanınızda mutlaka bir kalem ve defter bulundurun çünkü kitapta kaynaklara dayandırılmış, insanı tatmin eden bilgi şöleniyle karşılaşacak ve her birini not almak için can atacaksınız. Öyle ki bu kitabı özet haline getirmek içerisindeki değerli bilgilere haksızlık olmasının yanı sıra anlaşılmasını da güçleştirecektir.

Cemil Meriç Kültürden  İrfana eserinde kültürden medeniyete, İslamiyet’ten Ateizme, sömürgecilikten oryantalizme, Tunuslu Hayrettin’den Celal Nuri’ye, Garaudy’den Hammer’e kadar birçok hususa ve bu hususla ilgili kişilere yer vermiş ve bunu yaparken peşin hükümlere, onun tabiriyle ‘idrakimize giydirilen deli gömleklerine’ mesafeli durmuştur. Bu duruşunu kitabında da atıfta bulunduğu Rousseau sözü ile ilişkilendirdiğimi söyleyebilirim: “Herkesin bir yobaz tarafı var, ben de bir bakıma yobazım. Yazık ki bu yobazlık kimsenin hiçbir zaman hoşuna gitmeyecek: hoşgörü.”

Ben de bir hoşgörü yobazı olarak kitapta bazen ima yoluyla bazen de açıkça yer verilen oryantalizmi-diğer adıyla şarkiyatçılığı- biraz daha detaylandırmayı ve oryantalistlerin Doğu -buradaki doğu kastımız Batı Avrupa’nın doğusunda kalan bölgeler- insanlığa etkilerini anlamak ve anlatmak istedim.  

Anlama yolculuğuna çıkarken kişinin sorması gereken ilk sorulardan biri 1838 yılında Fransız Akademisi Sözlüğüne oryantalizm kelimesinin kabul edilmesine neden olan durumun ya da olayın yani daha sade bir deyişle oryantalizmin varlığını bizlere kabul ettirenin ne olduğudur. Tek bir sebebe bağlamak mümkün görünmese de zannımca en önemlisi kültürel farklılıklardan doğan farklı bakış açılarımız ve bu bakış açılarının temelde hepimizin ortak yaradılışlara ait olduğumuzu gözden kaçırmamıza sebep olmasıdır.  Bahsini ettiğim farklılıklar toplumların doğuşu, gelişmesi, başka toplumlarla temaslarını, yaşayışlarını ve bunların eş zamanlı olmayışını içermektedir. Hal böyle olunca her toplum eş zamanlı olarak aynı tecrübeleri yaşamış olmuyor, aynı ilerlemeleri ya da gelişmeleri yaşamıyor ve diğer toplumu ‘öteki’ yapmak basit bir hale geliyor. Ötekileşmeye fitil olan ise kültür dediğimiz olgu!

Kitapta kültürü Avrupa’nın uydurduğu bir mefhum olarak tanımlayan Meriç, dilimize Fransızca ve Amerikanca olmak üzere iki ayrı dilden girdiğini söylüyor. Dilimizde Fransızcadaki kültürün, aşağı yukarı karşılığı ‘irfan’ iken Amerikancadaki kültürün dilimizdeki karşılığı ‘medeniyet’. Bana kalırsa kültür ve medeniyet aynı olmasa da benzer mefhumlardır. Tylor, kültür kelimesinin etnografyadaki geniş anlamının medeniyet olduğunu söylerken aynı zamanda kültür bir toplum üyesi olarak insanın kazandığı bilgiler, inançlar, sanat, hukuk, ahlak, töre vs. kabiliyet ve alışkanlıklar bütünüdür der. Albion Small ise medeniyeti ‘İlkel beşerî güdülerin cemiyet tarafından inzibat altına alınmasının gittikçe artışıdır.’ diye tanımlar. Bu iki kavramı benimsememi sağlayan ve dolayısıyla kendimce doğru olarak seçtiğim ‘kültür’ ve ‘medeniyet’ tanımlarının benzerliğine sebep olan unsurlar, beşerî etkinlik ve beşerî hakimiyet ile oluşmalarıdır. Kültür ve medeniyet kavramlarının benzerliğinin yanı sıra aynı olmamalarının yegâne sebebi kültür daha öznel iken medeniyetin daha nesnel ve kapsayıcı olmasıdır. Örneğin Batı medeniyeti dediğimizde aklımıza Fransa, Almanya, İngiltere vs. gelirken kültürü anlatmak için sadece İngiliz kültürü diyebiliriz. İrfana değinecek olursak Cemil Meriç, Batı’ya kültürün vatanı derken Doğu’ya irfanın yurdudur demiştir. İrfan, kültürün getirdiği tüm kazanımların ahlaklı yanlarıdır ve Meriç, artık kültürden çok irfanla uğraşmak istediğini dile getirmiştir. Tam bu noktada oryantalizm konusuna gelmeden önce Cemil Meriç’in, yazımın başında bahsettiğim tarafsız tutumunu kaybettiğini söylemek istiyorum. Her ne kadar kitap boyunca tüm görüşleri göz önünde bulunduran bir tutum sergilemiş olsa da konu Batı-Doğu karşılaştırmasına ve yetkinliklerine gelince objektif tutumunu sergilemeye devam etmekte güçlük çekmiş gibi görünüyor çünkü Batı’dan bahsederken itibarı daha az olan kelimeleri tercih etmiş. İşte söz konusu Doğu olunca Batı da bu minvalde ilerliyor ve Doğu’ya ‘öteki’ sıfatını çabucak etiket ediyor, buna da oryantalizm adını veriyor.

Oryantalizm kelimesinin kökenine bakacak olursak Latincede güneşin doğuşunu ifade eden oriens kelimesine dayanır. (Germaner, İnankur, 1989: 9). Oryantalizmin Doğu’yu incelediğini bildiğimizden bu ismin verilmiş olması gayet olağan. İlk ne zaman ortaya çıktığı ise muamma. Bazı araştırmacılar 1317’de toplanan Viyana Konsilüsü’nün çeşitli Batı üniversitelerinde Arap Dili kürsüsünün kurmasıyla başladığını savunsa da bunun doğruluğundan emin olmak mümkün değildir. 19. yüzyılda büyük bir patlama yaşar ve yarım asırlık bir sürede on binlerce kitap, makale, dergi, bildiri ve akademik tezler yazılır, üniversitelerde kürsüler kurulur, dersler verilir. Yapılan bu akademik çalışmalar İslam tarihi ve kültürünün nerdeyse tamamına temas eder niteliktedir (Kalın, 2007: 116-118). Avrupa’da artan bu ilginin başlardaki amacı sömürgecilikten çok, Avrupalıların ‘Bilgi güçtür.’ ilkesine sadık olmasından kaynaklandığını anlamak zor değil. O yıllarda Avrupa’da yaşanan sosyal, ekonomik, siyasi değişimler ‘korkulan ya da nefret edilen Doğu’ düşüncesini yıkarak keşfedilemeye, fethedilmeye, yeniden inşa edilmeye açık İslam ve Doğu dünyası düşüncesini uyandırmıştır. Bu noktada İslamiyet’i de dahil etmek önemlidir çünkü Batı’nın asıl ilgi duyduğu Doğu’nun İslami kültürüdür ve araştırmalar sonucunda oryantalizmin ilk yansımaları sanat alanında Müslüman ülkelerden esinlenerek sanatlarında yer vermeleriyle olduğu ortaya çıkmıştır. Batılı sanatçının resimlediği Doğu, Türkiye başta olmak üzere Mısır, Suriye, Lübnan, Filistin, Kutsal Topraklar ve Kuzey Afrika kıyılarını, kısaca Müslüman Akdeniz ülkelerini kapsıyor. Bunlar Avrupalı sanatçıların bir ölçüde kolay ulaşabildikleri ölçülerdir. İslam kültüründen etkilenmiş olan bu sanatçıların içinden pek çoğu Yakındoğu Akdeniz’in ötesine gitmemiştir, çünkü İran’a, Arabistan’a ve Hindistan’a gezi yapmak oldukça güçtü. Uzakdoğu ülkeleri ise 19. yüzyılın sonuna kadar hemen hemen Batılılara kapalıydı. Bunun yanında, Venedik, İstanbul ile tarihi ilişkilerinden ötürü Oryantalistlerin dikkatini çekiyordu (Germaner ve İnankur, 1989:9). Sanatlarındaki bu esinlenmelerin toplumları ve kültürleri ayrıştırmaya dönmesi çok zaman almamış olacak ki Batı ve Batı’ya ait olan ‘evrensel norm’ haline gelmeye başlamıştı- günümüzde öyle olmadığını söylemek pek mümkün değil-. Evrensel norm derken anlatmak istediğim, Batı’nın herhangi bir alanda oluşturduğu bilginin, genel geçer olarak atfedilmesidir. Tarihteki yenilikleri ve keşifleri ile ellerinde oluşan güç, iktidar buna sebep oldu diyebiliriz çünkü tarihte birçok olay ve gelişmelerin Batı bilincine göre şekillenmesi ya da yer ve yön kavramımızı Batı’yı esas alarak tarif etmemizin başka bir açıklaması olamaz. Batı’nın, emperyalist ve sömürgeci davranışları temel alarak Doğu’yu çoğu zaman ‘öteki’ ve Avrupa’nın en büyük, en eski, en zengin sömürgesi haline getirmesi sürecine oryantalizm diyerek normalleştirmesi ile köleliği normalleştirmesi arasında fark yoktur. Yani oryantalizm kısa bir zaman içinde keşiften çok çıkarlar uğruna savunulan ve yine benzer çıkarlar uğruna insanları sömüren bir ideoloji haline gelmiştir. Bununla ilgili oryantalizm çalışmalarıyla ön plana çıkan Edward Said ‘Oryantalizm coğrafi bir ayrım değil, bir seri çıkarlar toplamıdır.’ der. Bahsettiği çıkar ilişkisi, İngiltere’nin ve Fransa’nın 19.asırdan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Doğu’nun, Doğululuğun egemen gücü olup ortak çıkarlarına fayda sağlamalardır. Yani ‘’Batı kültürü içinde Doğu’da kurulmuş bir cins otorite olması…’’[1]  Burada Alman asıllı Hegel’in Köle- Efendi diyalektiği aklımıza geliyor. Hegel’in, insanın var olabilmesi için başka bir insanın varlığına muhtaç olduğunu savunması oryantalizmin Doğu’yu köle yaparken Batı’yı efendi yapması ile yakından ilişki kurmak mümkündür.


         Tarih de her zaman Batı üstünlüğü olmasa da sürekli olarak köle-efendi sistemini çalıştırmak için pedal çeviren toplumları görmemek neredeyse imkânsız. Adı oryantalizm olmasa da insan haklarını hiçe sayan birçok uygulama dünya üzerinde çok sayıda yerde uygulanmaya devam ediyor yani pedallar dönerken de zulme uğrayan hatta açlık ve sefaletler boğuşan bireyleri görmemek daha imkânsız fakat görmemeyi tercih etmek daha kolay(!) Üstün olmak, dünyayı yönetmek pahasına tek dertleri temel ihtiyaçlarını karşılamak olan insanları sömürmek çok daha kolay(!) Kimse doğduğu toprakları, aileyi, ırkı seçemezken birilerine göre daha şanslı doğduğumuz için ‘öteki’leri bir çarka hapsedip o çarkı umarsızca döndürüyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin birinci maddesi bütün insanların özgürlük, onur ve hak bakımından eşit doğduğunu açıkça belirtirken son maddesinde de bildirgenin hiçbir kuralının herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz olduğunu da açıkça belirtir. Toplumları yönetenlerin bu farkı açık ara açmak için ayrımcı ideolojileri -sosyal sınıfların oluşmasını destekleyen düşünceleri-desteklemek yerine adaleti sağlamak için adımlar atmaları bu yolda en önemli adımlardan biri olacaktır. Hoşgörü yobazı olan herkesin hoşgörüsüz olması gereken bir konu: ‘öteki’lere hoşgörüsüzlük!

 

KAYNAKÇA

BULUT, Yücel (2004). Oryantalizmin Kısa Tarihi, İstanbul: Küre Yayınları.

KÖSE ve KÜÇÜK, Meryem (2015). Oryantalizm ve ‘Öteki’ Algısı,

MERİÇ, Cemil (2019), Kültürden İrfana, İstanbul: İletişim Yayınları.



[1] Edward Said,Nezih Uzel Çevirisi, s.37-52.

 


Sayfayı Paylaş :