HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Sevgili öğrencimiz İsmail Enes Şahbudak'ın Edward W. Said'in "Şarkiyatçılık" adlı eseri üzerine kaleme almış olduğu yaz makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

ŞARKİYATÇILIK

 

"Oryantal" veya bizdeki karşılığı ile “Şark” kelimesi aslında her birimiz için farklı anlamlar taşıyan sıra dışı, kendine has ve çok katmanlı bir kelimedir. Bazıları için bu kelime belirli bir bölgeyi temsil ederken, diğerleri için tarihi savaşların ve zulümlerin anılarını çağrıştırabilir. Kimimiz için ise "Doğu" derin ve zengin bir kültürel mirası simgelemektedir. Bu kelimenin etrafında dönen anlamlar ve imgeler, her birimizin deneyimlerine ve bakış açılarına göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle "Şark" kelimesi her birimizin kendi teorilerimizi, deneyimlerimizi ve anlayışlarımızı yaratmak için kullandığı çok yönlü bir terimdir.

 

Bu farklılaşmaların temelinde Batı'nın uzun bir tarihsel süreç içerisinde gelişen ve derinleşen Doğu algısı yatmaktadır. Bu teoriler, özellikle 19. yüzyıldan itibaren Doğu Batılı bilim adamları ve entelektüellerin etkisiyle şekillenmiş ve çeşitlenmiştir. Bu olgu, Batılı ulusların kendi kimliklerini tanımlama, egemenlik ve kültürel üstünlük iddia etme ihtiyacından doğmuştur. Bu nedenle şu kanıya varabiliriz ki Doğu'nun Batı tarafından bu şekilde temsil edilmesi çoğu zaman zayıf, önyargılı ve eksik bir bakış açısının sonucudur. Bu perspektifte Doğu sıklıkla egzotik, gizemli, dışarısı veya tehditkar olarak tasvir edilir. Buna dair günümüzü ve geçmişimizi güzelce anlayacağımız “Şarkiyatçılık” eserini kağıda döken Edward Said, bu önemli konuları ele alırken "Oryantalistler" ya da Oryantalizm olarak adlandırılan bir disiplini biz okurlarıyla paylaşıyor. 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Said, "Şarkiyatçılık" eserinde bizlere özellikle Batı'nın Doğu'ya olan ilgisini analiz etmiş ve bu ilginin sadece konuşmak için değil, amacını güçlendirmek için akademik bir araştırma olduğunu ileri sürmüştür. T. E. Lawrence, Renan gibi ünlü düşünürlerin eserlerine dair sorgulama ve soru sorma yoluna gitmiştir. Birçok Batılı düşünürlere genel manada atfedilen "objektiflik" algısını yıkan Said, Şarkiyatçılığın artık Doğu'ya dair bilgi ve kültür anlayışını biriktirmeyi dürüstçe hedef etmediğini açıkça belirtmektedir. Bu noktadan hareketle Said’in Batı'da uzun yıllardan beri gelişen bu konuyu şaşırtıcı bir teknikle ele alması sebebiyle kitabının farklı aşamasında kullandığı kavramların her birinin yoğun analiz gerektiren bir önem taşıdığını ifade edebiliriz.

 

Kitapta genel olarak günümüzde de olan bir olgu dikkat çekmekte. Bu nedenle yazıda Said'in örtülü Oryantalizm fikrini irdelemek ve bu olgunun ne anlama geldiğini, Oryantalizm alanında nasıl bir konum taşıdığını anlamaya çalışmak daha doğru olacaktır. Edward Said, Şarkiyatçılık’ta Batı'nın Doğu'ya yönelik tutumunu kısmen ortaya koyarken aynı zamanda Batı’nın "Şark” fikirlerini de açıklıyor. Said'e göre Doğu, Avrupa'nın kendi kafasında yarattığı olağanüstü, şehvetli, gizemli ve sıra dışı bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Doğu'nun artık Avrupa için sadece coğrafi bir bölge olarak değil, aynı zamanda sömürgecilere yönelik faydalı bir kaynak, bir medeniyet merkezi ve kültürel bir rakip olarak görülmeye başladığını anlıyoruz. Said'in Oryantalizmi ise yine Doğu hakkında yazan ve ders veren bireylere yönelik bir eğitim disiplini olmasının yanı sıra, tamamen Doğu'ya yakın olan Batı'nın ontolojik ve epistemolojik ayrımına dayanan ve "Batı'nın varlığını açıklamak için" kullanılan bir sorgulama biçimini içeriyor. Aslında fark edebileceğimiz üzere bu Şarkiyatçılık kendine bilimsel bir yöntem kazandırmış ama yine de Şark'la ilgili yazılan metinlerin temelindeki zihniyeti etkileyen bir alan olarak günümüzde de varlığını sürdürmekte. Bugünlerde açıkça ifade edilmese de bu örtülü Oryantalizmin yansımalarına medya, sosyal medya ve gazeteciliğin yanı sıra platformlarda bakmak da mümkün.  Burada bizler tarafından göz önünde bulundurulması gereken kritik bir faktör, örtülü Oryantalizmin doğrudan ve şiddet içeren bir dil kullanmak yerine sıklıkla daha yaygın ve örtülü bir şekilde kendini göstermesidir. Bu yöntem, Batı'nın Doğu'ya yönelik önyargılarını ve yanlış anlamalarını dolambaçlı bir şekilde taşımayı tercih ediyor. Örtük Oryantalizm, okuyucuya nesnel ve tarafsız bir metin sunma iddiası ile karşımıza çıkmakta.

 

İnsanları meşrulaştırmak yerine, onlar hakkındaki korkunç anlık görüntüleri suçlamayı amaçlıyor. Böylece Said'in eleştirdiği örtülü Oryantalizm, artık sadece geçmiş literatürde değil, günümüzde de varlığını sürdüren bir sorun olarak varlığını sürdürmekte. Said'in bu şikâyeti, kültürel bilgi birikiminin ve etkileşimin daha sağlam temellere oturtulması açısından önemli bir adım. Fakat yeterli oldu mu bu tartışmaya açıktır. Said için Doğu'yu anlamak ve temsil etmek, önyargılardan ve kalıplaşmış yargılardan arınıp, zenginliğiyle kabul edilmelidir. Bugün geldiğimiz noktada ise birçok olgunun bizim kendi içimizde bile Said’in dahil olduğu entelektüel gruptan çok bizi ötekileştiren Renan, Cromer, Flaubert gibi düşünürlere yakın olduğunu gözlemleyebiliriz. Bugün Said’in kitapta da ele aldığı Mısır, Lübnan, Filistin gibi coğrafyaların entelektüel kitlesi kendisini ötekileştirip Batı kültürünü kendi toplumlarına empoze ediyor. Bunu eğitim alanında çok şiddetli bir şekilde görmekteyiz. Bugün Mısır ve Lübnan'ın büyük şehirlerinde birçok Fransız ve Amerikan Üniversitesi bulunmaktadır. Birçok nitelikli insan kendine kendi kültürünü değil Frankofon ve Anglosakson kültürünü örnek alıyor. İşte Örtük Oryantalizm bügün bu coğrafyada o kadar hakim ki belki bize direkt olarak şehvet düşkünü, geri kalmış algısı yaratılmasa bile artık Batılıların birçok konuda bizden daha üstün olduğu kabul ettirilmiş. Kitapta çok fazla Türklere yer verilmese de bugün içinde bulunduğumuz durum bizim de oryantalizmden etkilendiğimizi göstermekte. Bugün topluma baktığımız zaman hem doğulu Arap toplumlarına karşı antipati besliyor hem de Batılının ileri olduğunu kabul ediyoruz. İşte onlar bize bizim efendilerimiz olduğunu örtük ve yavaş yavaş sinirlerimize kadar işlemişler. Belki bizi Arap Dünyası kadar ötekileştirmiyorlar fakat siz bizden değilsiniz bizim gibi olamazsın fikrini de yerleştiriyorlar. Biz kendi kendimize Örtük Şarkiyatçılığın da etkisi ve gelişen medyanın etkisiyle öğretiyoruz bu sanrıları. İşte bu noktada Edward Said bu örtük yaklaşıma dair bize kitap aracılığıyla farkındalık kazandırıyor. Yazımı ne kadar işçiler için kullanılmış olsada, Said'in kitapta yer verdiği giriş kısmındaki Karl Marx alıntısı ile noktalamak istiyorum:

 

“Onlar kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir.”

 

İşte Örtük Oryantalizm’in Doğu Dünyasına etkisi benim nezdimde tam olarak yukarıda bahsedilen temsil edilme durumu olmuştur. Doğu’nun kendi entellektüelleri bu algıyı çürütmezse neden diğerleri bunu çürütsün. Kısacası Disraeli’nin dediği gibi “Doğu bir meslektir.” Gelirler, incelerler ve size, bize, bana kendimizi öğretirler. Çünkü bizim daha kendimizden haberimiz yoktur. Kendimizi tanıtabileceğimizi düşünmeyiz bile. Ne de olsa bize verilen kalıplar ve ön yargıları kabul ederiz böylesi daha kolaydır.

 

Sayfayı Paylaş :