HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Rabia Devran

FERRE, YEFÜRRÜ, FİRARA

“… Falih Rıfkı’nın son eseri Zeytindağı, Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hadiselerinden birini teşkil etti.” diyor Y.Kadri Karaosmanoğlu. Kitabı okuyunca bu iddianın yerini bulduğunu görüyoruz. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaş’ına girmesi üzerine Filistin’deki 4. Ordu Komutanlığı ve Suriye askeri valiliği görevlerini üstlenen Cemal Paşa’nın emir subayı olarak görev yapan Falih Rıfkı Atay’ın döneme ait, yakından müşahede etme fırsatı bulduğu olayları anı türünde kaleme aldığı eser 1918 yılını anlatmasına karşın ilk defa 1932 yılında yayınlanmıştır. Bu bakımdan Zeytindağı, 1930’lardan bir bakışla yani ulus devlet üzerinden I. Dünya Savaşı anlatısıdır. Yazar, önsözde de belirttiği gibi bu eserin Cumhuriyetin genç kuşağı için bir inşa aracı olmasını hedeflemiştir.

Kitap ismini Cemal Paşa komutasındaki Dördüncü Ordunun ikamet ettiği tepeden almıştır. Öncesinde gazeteci kişiliğiyle bilinen Atay, seferberlik ilan olunca silahaltına girmiş, Cemal Paşa’nın talebiyle de emir subayı vazifesine başlamıştır. Bu süreçte Cemal Paşa’nın en yakınında bulunma şansı yakalayan Atay’ı Cemal Paşa hakkında yazdıkları yüzünden eleştirenler olmuştur. Ancak çoğu yazarın da katıldığı üzere onun amacı bir insan olarak Cemal Paşa’yı zaaf ve meziyetleriyle ortaya koymaktı. Bu süreçte Cemal Paşa ile birlikte pek çok bölgesel ziyarette ve yurt dışı gezisinde de bulunmuş, bölgenin ve savaşın akıbetini belirleyecek pek çok kararın alınışına şahitlik etmiştir. Bunlardan beslenerek; “Ne sömürgeleştirebildiğimiz ne de vatanlaştırabildiğimiz topraklar” olarak tarif ettiği Ortadoğu’da, Anadolunun yiğitlerinin “bir hayal uğruna” heba edilişi, Türk-Arap ilişkileri, o coğrayayı tekrar kazanmak için girişilen çabalara yer vermiştir. İttihatçiler için genelde sert bir üslup kullanmış, ruhsal portlerini çizmiş ve birbirleriyle ilişkilerine dair önemli ipuçları vermiştir. Cemal Paşa’yı yine de diğerlerinden daha aklı selim görür. Bu yüzden olsa gerek “Keşke Enver yerine Cemal, Harbiye Nazırı olsaydı. Birinci Dünya Harbine girmezdik ve batmazdık”der.

Kitap, yazarın bakış açısından olumlu ve olumsuz olayların beraber verildiği bir eserdir. Bu yönüyle objektif olduğu söylenebilir. Öyle ki kitabın önsözünde de yazar: “ Büyük Harb esnasında Suriye idaresi için hiçbir satır yazmamıştım, çünkü yalnız beğendiğim şeylerden bahsetmek lazımdı. Mütarekede ise yalnız beğenmediğim şeyleri yazabileceğim için Suriye hatıralarını bir kenara bıraktım. Bugün her ikisini de söylemek mümkün olduğundan Zeytindağı’nı yazıyorum.” demiştir.

Zeytindağı’nda Suriye’de bir imparatorluğun nasıl tarih sahnesinden silinmeye başladığına tanık oluyoruz. Ermeni techiri, Arap milliyetçiği ve ihaneti gibi olaylara da yakından bakıyor ve okuduklarımızla sarsılıyoruz. Burada Arap çöllerinde İngiliz ve Fransızların hüküm sürmeye başlamasıyla mevcut Türk düşmanlığına karşın Kudüs ve Suriye için verilen mücadelenin önemini kavramak mühimdir. Anlatılanlarla Kudüs’ün bütün dinler için önemini ve verilen her kararın Kudüs için ne kadar önemli olduğunu daha iyi kavramaktayız. Bu konuda kitabın beni en çok etkilemiş pasajlarından birinde geçtiği gibi karargahta “Kudüs düştü!” sözü ölüm haberi gibi yankılanınca istasyonda oğlu Ahmeti’i arayan kadına verilen cevap yaşananların acı gerçeğini daha net görmemizi sağlıyor. Biz Ahmet’i ve nice Ahmetleri kumarda kaybettik. Ayrıca yazarın bu coğrafyalara dair yaptığı tespitlerin günümüzde hala önemini ve güncelliğini koruması eserin bir başka önemli yönüdür. Buna misalen şu kısmı gösterebiliriz: “Suriye’de Hristiyanlık, Müslümanlık; Filistin’de Araplık, Yahudilik; Hicaz’da Şeriflik Vehabilik meseleleri, bizzat Türk-Arap meselesinden daha azılı idi. Nitekim biz çıktık, nifak bütün Akdeniz, Kızıldeniz ve çöller boyunca yanıp durmaktadır.” Bu cümleler bugün bile devam eden kavgaların tarifi gibidir.

Zeytindağı bir kurgu, bir roman olmasını dileyeceğimiz hüzün dolu bir hatırat. Belki acı bir ses. Ancak bu sese kulağımızı iyi vermeli ve tarihimizin izlerini doğru okumalıyız. Nitekim Kendisi de Filistin ve Suriye’de harp eden Mustafa Kemal Atatürk gerçekleri çabuk fark etmiş ve Türk unsur kavramını doğru okumuştur.Bu konuda son sözü Falih Rıfkı Atay’a bırakıyorum:

“Mustafa Kemal, Büyük Harbe girmek aleyhinde idi: Kafa ve sanat adamı olduğu için! Mustafa Kemal Kurtuluş Harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı: Vatan adamı olduğu için!”

Bana kalırsa kitabın özü ve yazarın biz cumhuriyet gençlerine demek istediği budur: “İlim ve vatan adamı olunuz.”

 

Sayfayı Paylaş :