Rukiye Altınel
Bu seneki kitap kulübü etikinliklerimizin üçüncüsünü 19 Ocak 2019 günü gerçekleştirdik. John Stuart Mill'in Özgürlük Üzerine isimli kitabı üzerine oldukça verimli bir toplantı yaptık. Her ay olduğu gibi bu ay da okuduğumuz kitaba dair yazılan değerlendirme yazılarından birini burada paylaşıyoruz. Bu ayki yazı İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü son sınıf öğrencisi arkadaşımız Rukiye Altınel'in kaleminden.
ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE
1806 yılında dünyaya gelen
John Stuart Mill, özel bir eğitime tutulmuş ve erken yaşlarda Eski
Yunanca ve Latince öğrenimi görmüştür. Eşi Harriet ile tanıştıktan sonra
kadın hakları, işçi hakları, eşitlik, gibi konularda eserler vermiştir.
Deneycilik, liberalizm ve faydacılık düşüncelerini savunduğu
söylenmekle birlikte, pek çok açıdan Bentham’ın faydacılığından ayrılır.
Mill daha eserin ilk sayfasında meselenin
toplumun birey üzerinde uygulayabileceği meşru gücün sınırlarını
belirlemek olduğunu söyler. Tarihte bireylerin özgürlük taleplerinin ne
tarzlara büründüğünü açıklar ancak her aşamada göz ardı edilen nokta
bireyselliğin nasıl korunabileceğidir. Mill’in yaşadığı dönemde giderek
artan orta sınıfın normlarının tüm topluma yayılması, özgürlüğü tehdit
eden unsurlardandır. Toplumun bireye karşı denetim uygulayabileceği tek meşru
zemin başkalarına gelecek zararı önlemede temellendirilebilir. Tüm
bireyler yalnızca hayatlarının başkalarını ilgilendiren kısımlarında
onlara karşı sorumludurlar. Özgürlüğü düşünce, eylem ve seçme
üzerinden ele alan Mill için, insan vicdan, düşünme ve söyleme özgürlüğüne
sahiptir. Hiçbir düşünceyi bastırmamalı, aksine bunların sergilenebileceği
kamusal ortamlar oluşturmalıyız.
Bu bağlamda toplumsal gelişme bireysel gelişmeden geçer ve bireysel gelişme özgürlüğe bağlıdır. İşte bu özgürlük de ancak devletin ya da kamuoyunun hiçbir düşünceye müdahele etmemesini esas alır. Bu bağlamda klasik liberalizm Mill’in özgürlük anlayışını oluşturur. İfade özgürlüğü de toplumun fayda ve mutluluğu için temel alınmalıdır ancak bu kavramın kendinde bir değeri de vardır.
Özgürlük ve demokrasi tartışmaları altında Mill’in ele aldığı sorun, günümüz dünyasında da büyük bir problem olarak karşımızda durmaktadır. Antik çağlardan beri süre gelen ifade özgürlüğü ve bunu ortaya koyabilme alanlarının sağlam bir zeminde durmaması demokrasi ve eşitlik arayışlarını zedeliyor ve belki de Derrida’nın da ifade ettiği biçimde bu kavramların başına bir “beklenen” ifadesini koymamızı zorunlu kılıyor. Totaliter yönetim biçimleri içerisinde farklı grupların ifade kanallarını kapatmak Mill’in de savunduğu biçimde özgürlük anlayışını yok sayar ve Habermas’ın dediği biçimde kamusallık fikirlerini askıya almamıza neden olur. O halde Mill için yapılması gereken bu ifade kanallarının açılması ve bireysel özgürlüklerin diğerlerine karşı sorumlu olmayan taraflarının devletçe kontrol edilmemesi gerekir.