HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Fatmanur Soyyiğit

Ursula K. Le Guin, 21 Ekim 1929 yılında ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’nde dünyaya gelmiştir. Bilimkurgu türünde yazmaya 1960’li yıllarda başladı. İlk öyküsü 1962’de yayınlandı. Pek çok üniversitede ders verdi, çeviri, derleme ve makaleleri yayınlandı. Le Guin, 1969’da yazmış olduğu “Karanlığın Sol Eli” adlı romanıyla bilim kurgu dünyasının iki büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini aldıktan sonra ün kazanmıştır. Ayrıca, 1974’te yazmış olduğu ütopik bilimkurgu romanı Mülksüzler ile 1975’te yine Hugo ve Nebula ödüllerini almıştır. Bilimkurgu ve fantastik kurgunun yanı sıra şiir ve çocuk kitapları da bulunmaktadır. Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının en önemli yazarlarından kabul edilen Le Guin, bu alanlardaki eserlerinin yanı sıra şiir, tiyatro, çocuk ve genç edebiyatı alanlarında da yazar ve çevirmen olarak katkıda bulunmaktadır. Elimde bulunan kitabı ise Metis Yayınları tarafından 2019 yılında İstanbul’da basılmış, 328 sayfalık Mülksüzler Kitabıdır.

Anarres ve Urras… Birbirlerinin uydusu olan iki faklı gezegen… Zenginlik içerisinde yönetilen Urras ve yetersiz kaynaklarla dolu tozlu ve kurak olan gezegen Anarres… Odo’nun öncülüğünde anarşik eylemlerle Urras’ta yaşayan insanlar, Urras yönetimine karşı bir tehdit oluşturdukları için Urraslı yöneticiler onlardan kurtulmak amacıyla Anarres’e göç etmelerini söylerler. Odo yaşamında bunları görmese de ondan sonra gelen yedi kuşağı onun fikirleri öncülüğünde Anarres’te yaşayacaktı. Kitapta Anarresli bir fizikçi olan Shevek’in Urras’a gitmesini konu almaktadır. Anlatımda ise ilk bölümde Anarres ve Urras’tan bahseder diğer bölümlerde de Urras ve Anarres şeklinde adeta zaman yolculuğu yaptırarak kapitalizm ve anarşizmi birbirleri ile karşılaştırarak bunların avantajlarını ve dezavantajlarını ele almaktadır. Kapitalizm ve anarşizm deme sebebim aslında genel yargının kapitalizm ve sosyalizm olması yönünde bir anlatımdan dolayı. Benim burada kapitalizm ve anarşizm karşılaştırılmasının yapıldığını söyleme sebebim Urras’ta ve Anarres te tek tipte yöneticilerin ve devletlerin olmamasından kaynaklanmakta. Urras’taki A-io’lar kapitalizmi simgelerken Thu’da yaşayanlar komünizmi temsil etmektedirler. Anarres’te ise bildiğimiz gibi devlet yapılanması yani merkezileşme yoktur. Zaten bu iki ülke arasındaki en temel ayrım paranın kullanılmaması ve devletin olmamasıdır. Anarres’te insanlar özgürdür ve eşittir. Fakat Anarres’te de yine özgür olmadığını birileri tarafından yönetildiğini düşünen insanlar vardır (bunlar ise tepkilerini çalışmayarak  dile getirmektedir). Ayrıca kitabın bir kısmında Anarres’ten dışlanan insanların (duvarın olduğu yerde yaşamalarıydı sanırım) diğerlerinden ayrı bir yerde yaşamaları yasa olmasa da bir toplumsal normun oluştuğunun göstergesidir.

Ursula’nın hiçbir detayı atlamadan günümüz toplumlarda var olan problemleri iki farklı açıdan tarafsız bir şekilde kaleme dökmüş olması takdir edilesi bir durumdur. Ayrıca onu anarko-feminist olarak tanımlasak yanlış bir tanımlama yapmış olmayız. Odo bir kadın iken kitabın ana karakteri bir erkektir. Shevek’in içine doğduğu toplum, mülkiyetin olmadığı bunun devamında da yasa ve cezaların olmadığı bir sistem üzerine kurulmuştur. Mülkiyet kavramı dil ve düşünceden öylesine çıkarılmıştır ki Anneres dili insanlara vücut uzuvları için bile “benim” ya da “başım” deme imkanı vermez. Çünkü sahip olmanın her türlüsü ahlaksızlıktır. Kimsenin çocuğu ya da ailesi de yoktur. Çocuklar aileleri ile ilişki içinde ama onlardan ayrı olarak yetiştirilirler. Ailenin çocuklar, çocukların da aileler üzerinde hakları bulunmaz. Shevek’i bir bilimci olarak görmekteyiz kitapta. İdealleri için Urras’a yolculuk eder ve bu iki gezegen arasındaki farklılıklara şahit olur.

Arz (dünyanın bugünkü haline benzeyen) Urras’tan çok daha kötü bir durumda, kaynaklarını tüketmiş ,Hain’de (Ay) kurulan yerleşimde de benzer problemlerin olduğu anlatılmakta kitapta.

Aslında burada da Ursula’nın çevreci yönünü görmekteyiz. Bilinçsiz kullanılan kaynakların tükenmesi, doğaya yapılan saldırılar sonrası dünyanın yaşanabilir olmadığını söylemektedir. Bu yönü ile bize bir mesaj vererek dünya için de bir distopya kurgulamıştır.

Okuduğum bir yerdeki bilgi dikkatimi çok çekti ve sizinle de paylaşmak istiyorum. “Mülksüzler romanının geçtiği kurgusal evrenin bizim gerçek dünyamızda üzerine bastığı sacayaklarını bu şekilde özetleyebiliriz. Romandaki ana olaylara ve bende uyandırdığı düşüncelere geçmeden evvel, biraz da orijinal isminin çağrışımları üzerinde duralım. Orijinal adı “Dispossessed”, İngilizcedeki olumsuzluk ve yoksunluk eki “-Dis” ardından gelen “Possessed” kelimesinden oluşmaktadır. “Possessed” kelimesinin birincil anlamı “Possession” yani “mülk, sahip olunan şeyler” kelimesiyle benzerlik kurarak “Mülk sahibi olanlar” ifadesini karşılamaktadır. Buna “-Dis” eki getirildiğinde, başarılı bir çeviriyle “Mülksüzler” anlamı ortaya çıkmaktadır. Fakat bazı edebiyat yorumcuları, Le Guin’in bu romanında “Possessed” kelimesiyle onun İngilizcedeki diğer anlamına da bir gönderme yapmış olabileceğini düşünmektedirler. “Possessed” aynı zamanda, “ruhu ve varlığı şeytani bir varlık tarafından ele geçirilmiş” anlamına da gelmektedir. Mülksüzler’de işlenen kapitalizm karşıtlığı ile beraber okunduğunda, “Dispossessed”, “Mülkiyetin şeytani biçimde varlıklarını ve ruhlarını esir etmesinden kurtulmuş olanlar” olarak da pekâlâ anlaşılabilir. Aynı zamanda “Possessed”, Dostoyevski’nin Türkçe’ye “Ecinniler” adıyla çevrilen politik romanının İngilizce konuşulan ülkelerdeki yaygın kullanılan adıdır. Bu hâliyle Mülksüzler’i, Ecinniler romanına karşı Ursula K. Le Guin’in bir selam yollaması, ona verdiği bir cevap olarak da yorumlayan düşüncelerin olduğuna işaret edelim.” Kitap isminin de bu şekilde anlamlara gelebilir olduğunu düşünüyorum çünkü kitaptaki çoğu şeyin altında bambaşka düşüncelere bir mesaj niteliğinde ifadeler mevcuttu. Akıcı bir dile sahip olan yazar sizi baştan sonra kadar alıp götürmektedir. Ayrıca çevirinin güzelliğinden de bahsetmeden geçmeyelim.

“Vermediğiniz şeyi alamazsınız,

Kendinizi vermeniz gerekir.

Devrim’i satın alamazsınız.

Devrim’i yapamazsınız.

Devrim olabilirsiniz ancak”

Konuşmasını bitirirken yaklaşan polis helikopterinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.

Herkesi etkileyen bölümlerden biridir bu bölüm. Ama beni asıl etkileyen cümle ise “Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür.” oldu. Bu cümle birkaç gün boyunca aklımda dönüp durdu. Aslında kitabında yazılış amacı içindeki anlatılanların hepsi bu cümle altında toplanabilir. Herkes fikrini söylemek ister, içerisinde yaşar, gerçekleştirmek ister. Amaçları, idealleri vardır. Üzerine basıldığı zaman büyür. Gururu kırılmış bir insan gerçek hislerini ve ideallerini dışa vurmasa bile içerisinde kök salıp büyümeye devam eder.

Yazımı sonlandırırken aklımda olan pek çok şeyi yazıya aktarırken zorlandığımı ve aklıma sonradan gelen kısımları nasıl yazacağımı bilemediğimi belirtmek isterim. Kitabı okuyan herkesin rahatlıkla anlayabileceği ve çoğu kesimce sevileceğini düşünüyorum. Politik bir bilim kurgu olan kitabın bundan sonraki nesillerce de okunacağına eminim. Aklım hala Shevek’te. Çünkü Urras’a giden Shevek ile Anarres’e geri dönen Shevek aynı değildir. Yaşamış oldukları, düşünceleri, Anarres’e dönünce yaşayacakları… Ne de olsa bir yolculuktaydı ve “Gerçek yolculuk, geri dönüştür.”

Sayfayı Paylaş :