HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Aynur Ülger

Değerlendirme, Değerleme ve Değer Sarmalında İnsan

 

Değer problemi ahlak felsefesinin temel problemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu problem üzerine gelişmekte olan bir değerler felsefesi olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de değerler felsefesi, hukuk felsefesi ve etik alanlarında çalışmalarına yoğunlaşan ender kişilerden biri olarak İoanna Kuçuradi  “değer” kavramına ontolojik ve antropolojik bir yaklaşımı deniyor.

 

Değer kavramı aslına bakılırsa yalnızca insana ait bir kavram gibi durmaktadır. İnsan söz konusu olduğunda değerden bahsedilebilmektedir. Yani insan dışı varlığın değerlendirilmesi imkansızdır. Çünkü değer  “bir şeyin kendi türdeşleri içindeki özel yeri” olarak tanımlandığında, burada bir ötekinin var olduğu anlaşılacaktır bu öteki değerlendiren varlık olarak insandır. Dolayısıyla değerlendirilen şeye kendi türdeşleri içindeki özel yeri insan tayin edecektir. İnsan dışı varlığın eylemleri yahut varlığı kendi başlarına insan olmadan asla değer ile ilişki kuramayacaktır.

 

İnsanın tabiat içindeki değer veren konumu değerlendiren olarak insanın var olması ile alakalıdır. İnsanın bir edimi olarak değerlendirmek üç farklı tarzda gerçekleşmektedir.

-Şeyde olan değeri görmek

-Şeye değer atfetmek

-Şeye değer biçmek

 

Değer felsefe tarihi boyunca değerlendirenden ve değerlendirilenden farklı öte bir şey olarak görülmemiştir. Bu da değer konusunda subjektivitenin açığa çıkmasına, değerlendirenin “–e göre”lik ile değer atfetmesi veya değer biçmesine sebep olmuştur.  Değerlendirenin, değerlendirdiği şey ile kurduğu öznel ilişki değerlendirme eyleminde vazgeçilmez bir belirleyiciliğe sahiptir. Fakat değer denen şeyin kendisi bu değerlendirmelerin ötesinde bir şeydir.

 

Temelde şu ayrımı yapmak gerekmektedir: değer kavramı tek tek tikel değerlerden veya değerlendirmeler sonucu açığa çıkan değerlerden bağımsızdır. Değerli olmak ve değer olmak arasındaki farka dikkat etmek gerekmektedir. Dolayısıyla değerli olanın değişmesi moral ve etikler dolayısıyla değişmesine sebep olurken değerin değiştiği izlenimini bizde uyandırabilir fakat aslında değişen şeyin değerliler olduğu unutulmamalıdır. Değerin kendisi değil değerlendirilenler değişmektedir.

 

Bu noktada metinde sıkı sıkıya işlenmiş birkaç kavramı açıklamak gerekir. Bu kavramlar, değerlendirme, değerleme, değerlendiren, değerlendirilen, değer ve değerlerdir.

 

Değerlendirmenin, değerlendirenin bir şeye dair değer yüklemesi, değer atfetmesi, değer vermesi anlamında belki totolojik bir tanımı yapılabilir. Örnek bir değerlendirme olarak “nikahsız birliktelik kötüdür, günahtır” şeklinde bir önermeyi ele alabiliriz. Bu önerme bir değerlendirme içermektedir. Bir şey yani bu önermede bir eylem değer ile nitelenmiştir. Bu niteleme kişinin kendi değerlendirmesi ile açığa çıkmıştır fakat daha üst bir ahlaki-etik değerler alanına bağlanmıştır. İnsanın böylesi bir önermeden okuyabileceği etik değerler alanı dini bir alan olabilir ya da değerler alanı sunabilen ideolojiler olabilir. Bu noktada önemli olan şey bu değerlendirmede değerlendirenin verdiği değerin bağlı olduğu değerler alanı ya da moral, etik alan değildir. Bu değerlendirme ile kişinin değerlemeleri arasında uyumdur. Yani bir diğer kavram olan değerleme kavramına burada geçmek durumundayız. Değerleme kişinin eylemleri ile kendisinin ve eylemlerinin değerlere konu olmasıdır. İnsan değerlendirdiği gibi değerlenen de bir varlıktır. Değerlenmek ya da değerlenmek edilgen ve etken çatı hallerinde insan ile ortaklaşan değerlendirmeye dayanan iki kavramdır. Değerlendirme eyleminde bir değerlendiren vardır bir de değerlendirilen. Değerlendirenin değerlendirilene değer vermesi eylemine de değerlendirme demiştik. Değerleme ise kişinin işlerinin, eylemlerinin değerlendirilebilir olması durumudur.

 

İnsan değerlenen bir varlıktır. Bu değerlenme de kendi türdeşlerinin öteki konumundan yaptığı bir değerlendirilmesidir. Değer mevzubahis olduğunda adeta ötekinin değerlendiren olarak sürekli devreye girdiğini görmekteyiz. Bu durum ötekinin farklılaştığı zaman ve durumlarda değerin de farklılaştığı bir subjektiviteye bizi götürmektedir. Fakat bir şeyin kendi değeri türdeşleri içindeki özel yeri ise bu anlamıyla değer değerlendirmelere göre değişecek türden değildir. Değer değil değerlendirmeler değişmektedir.

 

Değer problemi düşünüldüğünde değer, değerle ilişkisi olması muhtemel olan yani değerlendirilen ve değerlendiren gibi üç unsurdan söz etmek mümkün. Dolayısıyla sorunlar da bu üç unsuru içerecektir. Değerlendirmeler sonucunda açığa çıkan değerlerin değişiyor olması fakat  değerin kendisinin değişmiyor oluşu önemli bir ayrımdır.

 

“Bir şeyin değeri” ile “değerlendirenin değer atfettiği şeyin değeri” arasında fark vardır. Bir şeyin değeri onun kendi türdeşleri arasında değerinin görülmesi ile anlaşılır, değerinin biçilmesi ya da değer atfedilmesi onun değerlendirilmesidir, bu değerlendirme ise subjektif olarak değerlendirene bağlıdır. Fakat değerin görülmesi noktasında subjektivite söz konusu olamaz çünkü değerlendiren dediğimiz şey değerin görülmesi noktasında asla belirleyici değildir, değere sahip olanın belirleyici olduğu bir değerin görülmesi olayı değerlendirenin belirleyici olduğu değer atfetme ve değer verme olaylarından doğrudan ayrılır.

 

İoanna hocanın değer felsefesi bir antropolojik değer düşüncesine dayanmaktadır. Mutlakçı ya da göreli değer kuramlarına bir alternatif olarak sunduğu antropolojik değerler felsefesi bu kitabın temelini teşkil eder.

 

Yaklaşım ve metot arasındaki ayrıma dikkat çeken İoanna hocaya göre ontolojik ve antropolojik yaklaşım bir metot değildir, metot yürünen yoldur yaklaşım ise yürüme biçimidir. Metot olarak ise hocanın fenomenolojik metodu kullandığını, çözümleyeci olduğunu söyleyebiliriz.

 

Değer biçme ve değer atfetme de ayrı şeylerdir, değer biçme daha fazla değer normlarına uygun olarak değerlendirilen şeyin değerlendirilmesi iken değer atfetmek ise değerlendirilen ile ancak öznel bir ilişki sonucu subjektif değerin verilmesidir. İkisinde de ancak değerlendiren aktiftir. Değer, değerlendirene göredir.

 

Değerleme kişinin eylemlerine yansıyan değerin okunmasıdır. Değerlendirme ve değerleme arasında fark oluşabilir. Yani kişinin değerlendirdiği şekilde eylemesi zorunlu değildir bu da zikrettiğimiz farkı doğurur.

 

Değer, değerler ve bir şeyin değeri olarak üçlü değer ayrımına gidilir. Bunlar şöyle örneklenir, İnsanın değeri, insanın değerleri, X insanın değeri, bu ayrıma bakıldığında, İnsanın değeri olarak insanın diğer varlık içindeki yeri ile alakalı bir değerden söz edildiği anlaşılıyor. İnsanın değerlerinden bahsedildiğinde ise insanın değerlemelerine atfedilebilecek bir değerler kümesinden söz edilmektedir. X şeyinin/insanının değerinden bahsedildiğinde ise subjektif bir değerlendiren tarafından atfedilen ya da biçilen bir değerden söz ediliyor. Değer ise şöyle tanımlanıyor bir şeyin değeri “bir şeyin kendi türdeşleri içindeki özel yeridir.

 

Hocanın tek tek hareketlerin kendilerini değerlendirmenin imkansız olduğunu ifade etmesi, klasik dönemdeki iyi-kötü tartışmalarını akla getirmektedir. Yani bir şey onu değerleyenden bağımsız olarak tek başına iyi ya da kötü olarak değerlendirilemeyecektir. Zira değerlendirme olayı bir değerlendiren ile mümkündür. Kant’ın etiğine atıfla açıklanan bu durum aslında Kant’ın ödev etiği ile çelişik gibi durmaktadır. Fakat meselenin değerli oluş ile alakalı göreve uygun mu görevden dolayı mı eylemin gerçekleştirildiğine bakılır. Örnek olarak verilen olayda (tüccar örneği) göreve uygun fakat görevden dolayı olmayan bir eylem vardır. Görevden dolayı olmadığı için değerlenemeyen bir eylemdir bu.

 

İlerleyen bölümlerde iyi-kötü ikiliği üzreinden felsefe tarihi boyunca verilmiş  görüşlere yer verir. İyi-kötü nitelemesi bir değer yargısı ifadesidir. 

 


Sayfayı Paylaş :