HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Saliha Çete

GÜN OLUR ASRA BEDEL  

Cengiz AYTMATOV / Çev.: Refik ÖZDEK 

413 sayfa,  

Ötüken Yayınları, 63. Basım, İstanbul – 2019 

 

Cengiz Aytmatov; 1928 Kırgızistan doğumlu edebiyatçı, gazeteci, çevirmen, diplomat ve siyasetçi. Türk dünyasının ünlü yazarlarındandır. Dünya edebiyatında tartışılmaz bir yere sahip kitaplarıyla Türk kültür zenginliğini bütün dünyaya tanıtmıştır. 2008 yılında Almanya Nürnberg'de ölmüştür..

 

Okuldaki derse yetişme telaşı içinde 34 AS temaşasında neredeyse fotosentez yapacak duruma gelmişken tertemiz bir nefes kim istemez ki? Hem de o nefes çantadayken… Bin yıllara tanıklık etmiş Haliç suları üzerinden, 12.30 güneşi altında Aytmatov bizi alıp; Asya’nın steplerinde gecenin bir yarısı aç bir tilkinin boranlara karışan adım patırtılarıyla başlayan ve uzayın en karanlıklarında aynı dili konuşmadan anlaştığımız bir umuda doğru gece gezintisine çıkarıyor.  

     

Kendisi huysuz bir ihtiyar olması yetmezmiş gibi bizim Kazakemiz’i[1]  de yaşlandıran, en sonunda Ana bağrına alan Sarı Özek toprakları Yedikemiz’in hüznünü haber verdi bize Kazak ellerinden, trenlerin doğudan batıya, batıdan doğuya gidip geldiği sarımtırak çalı ormanlarından… Yedike’nin yanındayken, o gece az ilerisinden çok uzaklara, taa oralara çıkan ateş topunu gördük. Ne bilelim o ormanlardan, yeni bir umutla gelecek ateş topunun içinde 2 kozmonotla fezalara çıkacağımızı, farklı diller konuşan ‘‘Biz’’lerin orada ‘’İye Sisteminde’’ olduğunu… Farklı dillerde konuşarak anlaştığımız, ama aynı dili konuşsak da parayı, savaşı, devleti, öldürmeyi bir türlü anlatamayacağımız keşkeydik biz Orman Göğsü Gezegeni’nde. Dünya’da ise kafa derimizin üzerinde deve derisi taşıyan, benliklerinden sıyrılmış ‘mankurt’lardık Nayman Ana’nın sözlerinde:‘‘Adın ne senin? Kimin oğlusun sen? Anımsa adını? Senin baban Dönenbay!’’  

    

Demir yolunun her iki yanında uzayan ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği, Sarı Özek’teki bir günümüzde Yedigey’in Kazangap’ı ismini Nayman Ana’dan alan Ana Beyit mezarlığına bırakırken her anını eksiksiz dün gibi hatırladığı hatıralarına eşlik ettik, savaşın ortasında yeşeren dostluğu, 8 evlik Boranlı köyünde bozkır çilesini, kafasında deve derisi yerine gözünde güzlükle; “benim efendim senin efendini döver” diyen tavırlarıyla aydın mankurtları… Hepsinden önce Kozmonotlarımız’ın bize bıraktığı ‘‘BİZ DÜNYALILAR’’ mirasıyla yüzleştik, mi acaba?: 

      -   … Yeryüzündeki insanlar, trajik bir yanılma ile tarihin ancak bir savaş tarihi olduğuna kendilerini inandırırlarsa! O zaman ta başından beri yanlış çıkmaza sürükleyen bir yol tutmuş olmuyor muyuz? Bu durumda nereye gideriz? Sonumuz ne olur? İNSANLAR TUTTUKLARI YOLUN FELAKETE GÖTÜRDÜĞÜNÜ MERTÇE KABUL ETME CESARETİN GÖSTEREBİLECEKLER Mİ?”                 

 

Bu sözlerde tarihi boyunca cesareti ile övünen insan ırkının cesurluğuna dair bir sorgulama görüyoruz. Övündüğümüz cesaretimizi savaşlarımız, yıkımlarımız üzerine temellendirirken…Akıllara Nikomakhos’a Etik’ten ‘‘Düşmanlarındansa arzularını alt edeni daha cesur sayarım.Çünkü en zor zafer kişinin kendisine karşı aldığıdır’’3 sözüyle Aristo gelirken bu söz ışığında, hala birbirleriyle didişip  dururken bunu asla bilmeyen, Orman Göğsü gezegeninin mavi saçlı sakinlerine,‘‘Orman Göğsü denilen gezegende yaşayanlarla, dünyalıların tarihi tecrübeleri, hayati çıkarları ve uygarlıklarını bu günkü gelişimi ile bağdaşmadığı için ne şekilde olursa olsun herhangi bir temas kurulması yasaktır.’’ diyen çok cesur insan ırkı ‘‘istemem yan cebime koy’’ tavrı ile cesaretlerini de kanıtlamış oldular!  

      

2 oğlan çocuğu var bize bizi anlatan; Colomon ve Sabitcan. Biri Juan Juan çetelerinin canice işkencesi olan mankurt yöntemiyle köleleştirmeleri sonucu benliğini kaybeden, ne olduğunu, nereden geldiğini bilmeyen Colomon; diğeri ‘devlet için’ entegrasyon adı altında, meşru zihniyet diktası ve asimilasyon  sonucu aydınlanan, kültürlenen, nereden geldiğini bilmeyen Sabitcan. Birine mankurt köle diğerine aydın memur, birine canilik, diğerine entegrasyon diyoruz.  

 

İnsan iradesini yok sayan sistemlerin, fizyolojileri elverişli olmadığı için yüz yüze gelerek değil yan yana yaslanarak dövüşen zürafalar gibi, durmadan üstünlük taslamasını alkışlarla izleyen cesur medeniyete bir MANİFESTODUR GÜN OLUR ASRA BEDEL. Ezici, yok edici, farklılıkları reddeden bir çağda, sadece birtakım çıkarlar için yaşayan yapılanmaların, her türlü baskılarına karşın bozkırın Kazaklarına ‘‘Benden sonra tufan’’ değil ‘‘Adını hatırla’’ diyen bir manifesto.. 

     

Son 150 yılda barışa savaşarak ulaşmaya çalıştığımız, gelişme ve ilerleme yolunda keşfedip yok ettiğimiz, her gün daha çok yiyip tükettiğimiz bir dünyamız var. Orada, uzakta, gitmesek de görmesek de, burasını bitirmemize rağmen bizi kabul edeceğine emin olduğumuz için üzerine yerleşme planları yaptığımız başka bir gezegen istiyoruz.. 

     

34 AS’de her gün Ayvansaray – Altunizade arasında Boranlı trenleri doğudan batıya, batıdan doğuya gidip geldi, büyük devletler çok önemli meseleler konuşmak için Pasifik’i mesken tuttular – bir orası kalmıştı ellemedikleri – ama neyse ki benim gece gezintimden hala haberdar değiller ve ben 34 AS’den onlara her gün daha çok gülüyorum.   

 

 



[1]  Kitapta çevirmen bizzat şöyle açıklamaktadır: “Kazake: Kazabgap ake (Kazabgap amca) kullanımının halk indinde kısa söylenişi. Ake (ağa) Kırgız ve Kazakça'da yaşça büyük erkeğe hitap şeklidir. Çok defa ismin son hecesi yerine “ke" şekline dönüştürülerek söylenir. Yedigey – Yedike, ...” 3 a.g.e - Cesaret 

 

 

Sayfayı Paylaş :