HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Zehra Akçe

Acı Üzerine...

“Dünyanın gösterişli halleri, yapmacık çıkarcı insanları çekmiyor dikkatimi. Bana bir parça, yüreği güzel, samimi insan lazım.” sözleriyle tanıdım ilk olarak Maksim Gorki'yi. 

Her ne kadar basit gibi görünse de, ruhu ; dünyanın gösterişli hallerinden ve yapmacık çıkarcı insanlarından yara almamış bir insanın dilinden dökülemeyecek kadar derin bir sözdür bu haddizatında..

Epictetus'un da dediği gibi "Çocukluk insanın anavatanıdır." İşte tam da bu yüzden Gorki 'ye bu sözü söyleten hayatı merak ediyorsak her şeyi bir kenara bırakıp tabiri caizse çocukluğuna inmek gerekecektir.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nın okuyucuya sunduğu "Çocukluğum" adlı eseri Rusça aslından Mazlum Beyhan çevirmiş. Kitabın kapağında masum ve mahzun duruşuyla bir çocuk resmedilmiş.

Genelde bir kitabın etkileyici ayrıntıları kitabın sonlarına doğru kendini belli ederken burada durum farklılaşıyor. Zira kitap, "Oğluma..." ithafıyla başlıyor."Babamın oğluydum eskiden; oğlumun babası oluverdim birden..." [1]  diyen Can Dündar sözünü hatıra getiren, çocukluğunu çocuğuna ithaf eden Gorki, burada oldukça manidar bir duruş sergiliyor. Neden mi? Çünkü kitapta, çocukluk yaşantısından ziyade yetim olarak başlayıp öksüz olarak devam eden yaşanmayan bir çocukluktan dem vuruluyor.

İsminin aslı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan yazarın, Rus dilinde acı anlamına gelen 'Gorki' takma adını kullanması da acıyla ne kadar özdeşleştiğini ispatlar niteliktedir.

Maksim Gorki, küçük yaşta babasını kaybediyor ve daha sonra annesi ile arasındaki bağ yavaş yavaş kopuyor. Anneannesi ve dedesi ile yaşamak zorunda kalıyor. Gorki'nin anneannesi kitapta en çok dikkat çeken karakterlerden biri. Zira yaşadığı her acıya, her yoksulluğa, her zorluğa rağmen hayatında sevgiye yer verebiliyor. Bakış açısı her daim bardağın dolu tarafını görmeye endeksli. 14 yaşında evlenen ve “Ölmeseler bir sokak dolusu olacaklardı’’ dediği 18 çocuğunu kaybetmiş koca yürekli bir kadın! Dedesi ise öfke dolu bir adam. İkisi de dindar insanlar. Kendi tanrılarını kendi karakterleri üzerinden tanıyan, tanımlayan ve Aleksey'e bu şekilde aksettiren insanlar...

Çocuklara dayak atmayı hayatının bir parçası haline getiren dedesinin, sürekli cezalandırıcı bir tanrısı varken ; şefkat timsali büyükannesinin ise sevgi dolu, bağışlayıcı, içini rahatça dökebileceği bir tanrısı var. 

Kitabın sayfaları arasında dolaşırken Gorki'nin hayat görüşünde, bakış açısında dedesinden ziyade anneannesinin etkili olduğuna şahit oluyoruz. Zira “Yumuşak, sertten güçlüdür; su kayadan güçlü; sevgi, zorbalıktan güçlüdür.”[2]

Kitap okuyucuya hemen her sayfasında oldukça yoğun hissiyatlar yaşatırken bir yandan da ataerkil zihniyeti bariz bir şekilde işliyor; o günün Rusya'sında kadın ve çocuk kavramlarına yüklenilen anlamları inceden inceye ifade ediyor.

Ve aslına bakılırsa aradan geçen onca yıla rağmen bu zihniyetin hala birçok yerde değişmediği gerçeğini de gözler önüne seriyor.

5 yaşında babasının ölümüyle başlayan kitap, 8 yaşında annesinin ölümüyle son buluyor.

Böyle yazınca, Elif Şafak'ın "Kolay anlatılıyor acılar, kolay yazılıyor. Kolay yaşanmıyor oysa." sözü mıhlanıp kalıyor yüreğimin bir yerinde. 

Fazla yazmak, sanki anlıyormuş gibi davranıyor görünebilir. O yüzden lafı fazla uzatmak istemiyorum. Zira okuyoruz sadece... Anlayamıyoruz. 

Her şey olduğu gibi acılar da oldukça kıymetlidirler. Ve son derece saygıyı hak ederler. 

Hürmetsizlik göstermek istemediğimden son birkaç alıntıyla bitirmek istiyorum :

 

"- Herkes dalga geçiyor sizinle anne! -dedi. 

- Canları sağ olsun! -diye karşılık verdi ninem umursamaz bir tavırla. 

- Tanrı hepsine sağlık versin, her daim yüzlerini güldürsün!" (s.12) 

 

“Kendileri iyi ve güzel olamadıkları için iyi ve güzel olan her şeyi yok ederler.” (s.46)

"Çocuk doğurmak çileli iş, gelgelelim kimse kadınlara saygı göstermez... Bak bu söz kulağına küpe olsun: kadınlara hep saygılı ol... analara, yani!” (s.74)

''Bir bakarsın, eh, adama benzer gibi... ama yakından bakınca görürsün ki, yalnızca bir kabuk! İçi yok” (s.91)

“Kim suçlu, kim değil, bu konuda karar vermek sana düşmez.Yargılamak ve cezalandırmak Tanrı'nın işidir. Tanrı'nın anlıyor musun, bizim değil!” (s.113)

"Çocukluğumda bir kovan gibi görürdüm kendimi: Basit, sıradan insanlar, hayat üzerine bilgilerinin, düşüncelerinin balını arılar gibi kovanıma taşır, sunabildikleri ne varsa ruhumu zenginleştirmek üzere getirip cömertçe sunardı. Bal her zaman temiz olmazdı, hatta çoğu kez acı olurdu. Ama her bilgi, yine de baldı!" s(149)

"Hayatımız bizi her türden rezil,aşağılık yanlarının bolluğu ile şaşırttığı kadar; bunca pisliğin, rezilliğin ortasında aydınlık, insancıl bir hayat yaratacağımıza ilişkin sarsılmaz bir umudu var eden ışıltılı, sağlıklı,yaratıcı, insancıl, iyi bir şeylerin karşı konulmaz biçimde gelişip durmasıyla da şaşırtır." (s.256)

            Ve durum üzerine son söz:

"Kolaylıklar korkaklık doğurur; zor koşullar güçlü olmanın anasıdır." 

-Shakespeare


[1] a.g.e Kırmızı Bisiklet

[2] a.g.e Siddharta

 

Sayfayı Paylaş :