HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Alper Tunga Şahiner

Göçmen Hamamı’nın Kritiği

 

Oktay Sinanoğlu’nun Göçmen Hamamı incelenmiş, içerdiği konular üzerinden yorumlamak yerine, verilen bilgilerin ve yorumların doğruluğu-yanlışlığı, haklılığı-haksızlığı üzerinde durulmuş, teknik ağırlılıklı bir yazı kaleme alınmasının daha yerinde olacağına karar verilmiştir. Genel bir giriş yapıldıktan sonra Oktay Sinanoğlu’nun yorumları bağlamında Haklı ve Haksız; verdiği bilgilerin ise Hatalı olanları bahsedilen başlıklarda incelenmiştir. Kitapta sıkça karşılaşılması üzerine Kompo Teorileri başlığının da eklenmesi uygun görülmüştür.

 

Giriş

           

Göçmen Hamamı, Türkçenin ve kültürümüzün korunması, yabancılara toprak satışı ve özelleştirmeler gibi konularında farkındalık oluşturabilecek bir kitap. Birçok konuda zayıf bağlar kurmasına rağmen değindiği konularda genel çerçevede haklılık payı var. Kitap boyunca çoğu sıkıntıyı İngilizce eğitime bağlaması ama ülkede İngilizce eğitimin(eğitim dili olarak, 2. dil olarak değil) çok yaygın olmaması kitabın zayıf yönlerinden. Ayrıca kültürümüzün silinmesi hakkında korkularını dile getirirken kıyas yaptığı ülkelerin nüfusunun görece çok az olması ve birçoğunun bağımsızlık geçmişinin uzun olmaması kıyas yapmayı güçleştirmektedir. Kitabın en büyük sıkıntısı paragraf başına 1-2 bilgi düşen 250 sayfada gösterdiği kaynak sayısının 5’i geçmemesi. Bu da güven sorunu oluşturduğu için kitabın ikna ediciliğini azaltıyor.

 

Oktay Sinanoğlu’nun Haklı Olduğu Kısımlar

 

Türklüğü kana değil kültüre, kültür ortaklığına bağlaması; Batı’ya yamanma yerine komşu ülkelerle ticari ve kültürel ilişkilerimizi geliştirmemizi tavsiye etmesi takdir edilecek bir durum. Ne kadar malumun ilamı olsa da birçok ülkeden daha zengin ve kaynaklara erişim olarak tepede bulanan birkaç küresel şirketten bahsetmesi; azınlıkta olan zenginlerin kaynakların çoğunluğuna sahip olması arasındaki ters orantıya değinmesi önemlidir. Ayrıca  “Okul kantinlerinde kola satışı engellenmeli, insanlar, öncelikle çocuklar katkısız meyve suları, ayran, ya da bol su içimine alıştırılmalıdır”(s. 161) sözü uzun zamandır dile getirilen ama bir o kadar da haklılık payı olan bir sorundur. AİHM’in tek taraflı çalıştığı ve bunun yanlış olduğu, çifte standart uygulandığı konusu da mutabık olunanlar arasındadır.

 

Oktay Sinanoğlu’nun “Türkiye’de maalesef eğitimin içi boşaltıldı. Gençlerin gayeleri evrenkente girebilmek; fakat hangi dala puan tutturabilirse oraya girip sonunda da hiç ilgi duymadığı, sevmediği bir daldan bir diploma almaktan ibaret”(s. 189) cümleleri günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından birini ortaya koymaktadır. TUBİTAK’ın nasıl kurulduğunu anlatırken yeteneklerimize ve ihtiyaçlarımıza göre araştırılacak konu seçmemizin öneminden bahseder. Türkiye’nin bilim ve teknik konularında hedeflerini tespit etmenin önemini vurgular. Bunlar da ülkece strateji eksikliğimizi bir kez daha gözler önüne serer.

 

Oktay Sinanoğlu’nun Haksız Olduğu Kısımlar

 

Oktay Sinanoğlu yaptığı Göçmen Hamamı metaforunda “Kendi dili silinince, göçmenin öz tarih bilinci, inançları, gelenek görenekleri, köklü harsı da kalmıyor”(s. 1) diyor. Ana dilinin gitmesi kültür erozyonuna yol açsa da kültürünü ve gelenek-göreneğini tamamen kaybetmesi için eğitim yapılmaması gerekir. Bu eğitim aile ve/veya okul yoluyla olabilir. Kültürünü öğrenemeyen nesiller araştırma ruhundan da uzaksa asimilasyon gerçekleşir lakin bu kültür eğitiminin, bağlı olduğu kültür dışındaki bir dil ile yapılması bu işlemin başarısız olacağı anlamına gelmez.

İslam coğrafyası olmasaydı Avrupa ve Batı’daki Rönesans ve bilim devrimi gerçekleşmezdi temalı bölümde(s. 20) ise Arapçadan Latinceye çeviriler üzerinde durmaktadır. Evet bu doğrudur lakin yazar okuyucuyu belirtilen anafikire yönlendirirken erken 9. Yüzyılda Bağdat’ta kurulan Beyt’ül Hikmet’in de bilim ve felsefede çağ açarken Antik Yunan’dan çeviriler ve bu çevirilere eleştiriler yaptığına değinmemektedir. Bilim ve kültür alışverişini tek taraflı alıp övünmek doğru bir yaklaşım değildir.

           

Batı’da tanık olduğu doktorları bir “iş adamı” gibi çalıştıkları için eleştirirken, bizdeki hekimleri de ruh ve bedeni bir bütün olarak düşünüp insanı tedavi ettiğini vurgulayarak öne çıkarır(s. 24). Batı hekimlerinin(teknoloji ve eğitim) birçok dalda bizden ileride ve başarılı olduğu bilinmektedir. Efektiflik ve sonuç odaklı olmanın “hayati derecede” önem arz ettiği tıp alanında hangi toplumun/kültürün doktoru daha başarılıysa onlar daha iyidir. Ruhu ve bedeni bir düşünmek bir şey ifade etmez. Ancak bu yöntem hastalıklara diğer doktorların edemediği şekilde tedavi şansı sunarsa o zaman bu karşılaştırmada öne geçerler.

 

Oktay Sinanoğlu “Avrupa’da yemek kültürü yok” (s. 43) demektedir. Avrupa mutfağı beğenilmeyebilir lakin Avrupa’da yemek kültürü yok demek yine kabul edilemeyecek bir iddiadır. Bu konuda ülkemizin tanınan gurmesi Vedat Milor’un Avrupa’da yaptığı geziler, yazdığı yazılar kaynak olarak alınabilir.

 

“Madem Yunanlılarda medeniyet vardı da, neden Avrupa karanlık bir Orta Çağ yaşadı? Ya da, neden Avrupa aydınlanma için doğunun bilim adamlarının tercüme eserlerini bekledi?”(s. 49) cümlelerini kuran Oktay Sinanoğlu konuya çok yüzeysel yaklaşmaktadır. Öncelikle medeniyet kültürel etkileşimle gelir, toplumlar birbiri ile karşılaştıkça kendilerini geliştirir. Sonra, Avrupa’nın Orta Çağ yaşamasının bir çok nedeni var. Skolastik düşünce, kilise hakimiyeti, Çift Kılıç Kuramı gibi onlarca belki yüzlerce neden sıralanabilir. Bu, üzerine uzun çalışmalar yapılan ve hâlen devam eden başlı başına ayrı bir konudur. Bunu Yunanlılarda medeniyet olup olmamasına indirgemek büyük bir yanlıştır. Zaten Antik Yunan Büyük İskender sonrası büyük bunalımlar yaşamış, sonraları Roma hakimiyeti altına girmiş; Sokrates-Plato-Aristo’nun devamını getirememiştir. Bu konular ders/branş konusudur. Oktay Sinanoğlu’nun kendi alanı dışındaki bir konuya daha da özen göstermesi gerekirken araştırmadan bu kadar yüzeysel yaklaşması yanlıştır.

ABD’NİN KATLİAMLAR SİCİLİ adlı oldukça ciddi iddialarla dolu bölümü kaynak vermeden, kulaktan dolma bilgilerle yazması yine çok yanlıştır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nden “Azmanistan” diye bahsetmek çocukçadır, yakışı kalmamaktadır.

 

“ABD dünyadaki en iyi insan beyin gücünü artık kendisine çekemiyor. Bu da ABD’nin uzun vâdedeki kalıcı çöküşünü garantiliyor”(s. 63) yorumunda haksızdır. Amerikan Yüzyılı Bitti mi? kitabının yazarı ünlü Siyaset Blimi ve Uluslararası İlişkiler düşünürü Joseph Nye Nisan 2016’da bu cümlenin tamamen zıttını Pera Müzesi’ndeki söyleşisinde dile getirmiştir. Kapsamlı gerekçeleri için kitaba başvurulabilir(Burada dile getirilen Joseph Nye konuya Oktay Sinanoğlu’ndan daha hakim o halde her dediği kıyasla daha doğrudur demek değil. Lakin Nye’nin gerekçeleri makalenin genel konusunun o olmaması nedeniyle burada anlatılamayacak kadar uzun ve kapsamlı. Kitaba yönelmek daha sağlıklı bir karar olur).

Birçok ülkede birçok önemli kişi ve kuruluş hakkında skandal niteliğinde sızıntılar yapan Wikileaks’e sahte demektedir. Ve gerekçelendirme yapmadan anlatımına devam etmektedir. Oktay Sinanoğlu konuda hem haksız, hem de anlatım tekniğiyle yanlıştır.

 

Kore Savaşı’na emperyalizmin çıkarlarına çok istekli olduğumuz için (s. 107) değil, 2. Dünya Savaşı’nda aktif olmamamız sebebiyle kendimizi kanıtlamak için girdik.

 

“Bir keresinde İsviçreli birisi İsviçre Bankası olmasının sadece üzerlerindeki İsviçre sembolünden ve isminden öte gitmediğini 10 yıl öncesinden itiraf etmişti”(s. 142). “Bir keresinde” ve “İsviçreli birisi” oldukça muallak ifadeler.

 

“Bilimi bizden öğrendiler. Biz öğrete öğrete bizde kalmadı”(s. 185) ve “Avrupa’nın aklı olsaydı”(s. 182) oldukça basit ve yüzeysel kullanımlar.

 

Verilen Bilgilerin Hatalı Olduğu Kısımlar

 

Oktay Sinanoğlu petrol, doğalgaz ve değerli kaynakların çoğunun müslüman ülkelerde ya da Türk halklarının yaşadığı bölgelerde olduğunu iddia etmektedir(s. 13-14). 2013 OPEC verilerine göre kanıtlanmış doğal gaz rezervlerinin %50’si; 2012 verilerine göre ise kanıtlanmış petrol rezervlerinin %55’i  Müslüman ve Türk olmayan coğrafyalarda bulunmaktadır( Doğalgazda Rusya, petrolde Venezuela birinci). %45-50 gayet dengeli rakamlardır. Buradan (büyük)çoğunluğunun müslüman ülkelerde ve Türk halklarının yaşadığı bölgelerde bulunduğu yargısını çıkarmak ve bunun üzerinden anlatımlar yapmak hatalıdır.

 

“Bizdeki pek çok icadın Çinlilere de geçtiğini görüyoruz. Bunların içinde kâğıt, barut ve pusula da var... Çin’i Çin yapan Türklerdi”(s. 15) Barut, kâğıt ve pusulanın Çin’de icat edildiği genelgeçer bir bilgidir ve yaygın bilim ve tarih çevrelerinde böyle kabul edilmiştir. Buna karşı çok radikal bir biçimde bir iddia ortaya atarken kaynak kullanılmaması ve çok alelade bir durum/bilgiymiş gibi geçilip “zaten Çin’i Çin yapan Türklerdi” demek kabul edilemez. Bir biliminsanı etiğine yakışmamaktadır. Yine ileride(s. 41) altını doldurmadan-ki doldurmak için ciltlerce kitap/kaynak gerekebilir- “Bugünkü Çin’i Çin yapan Türklerdir, demek yanlış olmaz” demektedir.

 

            “300 milyonluk Amerikan halkının kendisi, tepedekiler hariç, zavallıdır. Okullarda iyi bir eğitim alamazlar”(s. 82) cümleleriyle ve bölümün genelinde ABD halkının fakirleştiğinden, McDonalds’larda çalışmak zorunda kaldıklarından bahseder. Amerikan üniversiteleri eğitim seviyesi olarak en tepede. OECD 2015 küresel kapsamlı eğitim raporuna göre ABD 28. Sırada. The Economist Intelligence Unit’in hazırladığı 2013 Yaşam Kalitesi Endeksi’ne göre ise ABD 17. Sırada bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Nüfus İşleri Bürosu’nun çalışmasına göre de ABD’de yoksulluk oranı 1965’ten günümüze %15 oranında seyretmektedir. Dünya Bankası ve CIA verilerine göre bu oran gelişmiş ülkelerle paralellik göstermektedir ve kıyasla kabul edilebilir bir durumdadır. Yani Oktay Sinanoğlu’nun söyledikleri yanlıştır.

 

“Geçen yıl iki tane İngiliz casus Arap kıyafeti giymiş Irak’ta iki tarafa da bomba atarken yakalanr. İngiliz hükümeti derhal Irak polisinden haber duyulmadan yakalananları ister. Irak polisi Arap kıyafetli bombacı casusları vermeyince hapishaneden ajanlar kaçırılır. Böyle ajanlarla Irak halkı birbirine kırdırılıyor”(s. 105). Bu konuda internet üzerinden-gazete haberleri vs dahil- yapılan araştırmada en ufak bir bilgiye, duyuma veya yoruma dahi rastlanmamıştır. Kulaktan dolma bir malumat gibi durmaktadır. Yine böyle ciddi bir konuda güvenilmez bir bilgi kullanılması yanlıştır.

 

Ekonomi, tarım ve yatırımlardan bahsederken “Türkiye’nin doğusu batısından daha değerlidir”(s. 112) demektedir. Bu yanlış bir yorum/bilgidir.

 

“Almanya bile son birkaç yılda fakirledi, işsizlik yükseldi”(s. 208) bilgisi yanlıştır. Trading Economics kaynaklarına göre GSYİH ve kişi başı GSYİH rakamlarına baktığımızda son on yılda Almanya ekonomisi dengeli seyretmektedir. İşsizlik rakamları ise son on yılda 2008 krizi sonrasındaki 1 puanlık sıçrama haricinde 11 puandan 4’lere kadar düzenli olarak gerilemiştir.

 

Göçmen Hamamı’ndaki Komplo Teorileri

 

Kitapta 11 Eylül ve Lusitania transatlantiğinin batırılması gibi olaylara sahte denilmekte. Bu tarz teorilerle yoğrulan bölümde “Amerika’nın önce tek süper dünya gücü olması sağlandı. ABD’den önce Avrupa sonra İngiltere’nin ekonomik olarak bitirilip ABD’nin dünya hâkimiyeti hazırlandı”(s. 79) cümleleri yer almakta. Tüm olayların “gizli bir el” tarafından yüz(lerce) yıllık bir çerçevede gerçekleştiğini iddia etmek yerine sadece tarihi şartların böyle geliştiğini, yaşanan olayların ABD liderliği yolunu açtığını söylemek daha doğrudur.

 

Yazının Rockefeller Ailesi ve Tavistock Enstitüsü ile harmanlanmış bölümünde(s. 84) deneyler ve araç üretimlerinden bahsedilmektedir. Yine konular üzerinde bolca komplo teorisi dönen konulardır ve Göçmen Hamamı da bundan nasibini almıştır.

 

“Svlabord’daki tohum bankası küresel kıraliyetçilerin acaba bir kıyamet senaryosu mu plânladıklarını düşündürtüyor”(s. 147) da her olayın altında “kıraliyetçi” arama psikolojisinin bir ürünüdür.

  

Sonuç

 

Oktay Sinanoğlu’nun Göçmen Hamamı bölümler ile incelendi. Kitabın okuyucuda kitaba bir çok yerde soru sorma hissi oluşturduğuna kanaat getirildi. Kaynakların olmadığı bu tip yazılarda böyle de bir his oluşuyorsa kitap okuru tatmin etmemiş ve konuda açıklar bırakmıştır. Böyle bir durumda kitabın başarılı olduğu söylenemez. Ancak bilgiye erişimi kısıtlı olan veya interneti aktif kullanamayan/araştırma yeteneği zayıf bireyler için kültür erozyonu gibi konularda bilgilenmek için faydalı olabilecek bir kitap. Ayrıca her toplumun ve başarının atası biziz zihniyeti Göçmen Hamamı’nı içten çürütmüş diyebiliriz. Ek olarak, verilen bir çok bilgi hatalı veya tartışmaya açık. Genel olarak bakıldığında niyet olarak faydalı konulara değinmek istese de kitabın oldukça amatörce yazıldığı görülmektedir.

 

Sayfayı Paylaş :